Wednesday, August 24, 2011

Neden komünistler ateistleri ciddiye almalıdır? Giriş.


  1. Başlangıç uyarıları

Öncelikle, tarihsel gelişimlerine aykırı olarak, sosyalist ve komünist sözcüklerini dönüşümlü olarak kullanacağımı söylemeliyim.1 Bu iki sözcükle, “bugüne kadarki tüm toplum tarihinin sınıf mücadeleleri tarihi olduğunu” kabul eden ve en azından üretim araçlarının özel mülkiyetinin ilgasını hedefleyen kişileri kast ediyorum.2

Ayrıca, bu metinde, inançsızlarla ateistler arasında da bir ayrım yapacağım. İnançsız bir kişi herhangi bir çeşit tanrının varlığına inanmamayı tercih etmekle yetinirken; ateisti – konuyla ilgili ne kadar kafa yorduğuna bağlı olarak – tanrı kavramını, tanrının olasılığını, tanrının olanağını, tanrının varlığını ya da en azından tanrının kurumsallaşmasını bilinçli olarak reddeden bir kimse olarak tanımlıyorum. Bu çerçeve sayesinde, radikal laiklik taraftarları ile ateistleri açıkça ayırt edeceğimi de eklemeliyim.

  1. Ateistler ile Komünistler

Ateistlerle komünistlerin birçok can alıcı ortak noktaya sahip olmalarına rağmen; bu iki grup arasındaki tuhaf gerilim, komünistlerin, ateist hareketlerde gerçekleştirilmeyi bekleyen potansiyeli fark etmedikleri izlenimi uyandırıyor.

Beylik çöp adam yanılımının3 aksine, ateistler dinin sınıf mücadelesinde ezen sınıfın bir aracı olduğunu zaten biliyorlar. Bir ateistin bu fenomeni sınıf mücadelesi olarak tarifleyip tariflememesi yalnızca teorik olgunlukla ilgili bir husus. Şunu belirtmek yeterli: Tipik bir ateist, tarikat lideriyle herhangi bir Müslüman arasındaki farkı ve bu ikisinin tarih içerisinde birbirlerini nasıl yeniden ürettiklerini gayet iyi bilir.

İşte bu bizi ateistlerle komünistler arasındaki en temel ortak özelliğe, yani sosyal hadiseleri analiz ederken tarihsel bir yaklaşım izlemelerine, getiriyor. Ateistler birkaç tekil tanrıyı reddetmekle tatmin olmazlar, bunun çok daha ilerisine geçerek dinlerin tarih içerisindeki gelişimini de incelerler. Bunu “en temel” buluyorum; çünkü bir kimse dünyada en sağlam yerleşmiş tabuyu eleştirmeye kararlıysa ve bu tabunun tarihsel arkaplanını incelemeye başlamışsa; bu kişiyi milliyetçilik, özel mülkiyet, insan doğası gibi başkaca yabancılaşma unsurlarını eleştirmeye teşvik etmek için küçücük bir dürtme yeterli olacaktır. Ateistler, tıpkı komünistler gibi, dogmatik görüşlere karşı bağışıklık sahibidirler.

Yerleşik bir dogmayı eleştirebilmek bir şeydir, ama ateistler bunun birkaç adım ilerisindeler. Tüm kavramsallaştırmayı, şaşırtıcı bir bilinçlilik düzeyiyle reddederler. Ateistler için şu gün gibi ortadadır ki, Diyanet İşleri Başkanı'nı allahın yokluğuna asla ikna edemeyeceklerdir ve bu, argümanlarının zayıflığından falan değil basbayağı çıkar çatışmasından dolayıdır. Tarihsel yaklaşım ateist mücadeleyi siyasallığa zorlar: Kiliseler ve camiler, herkes inançsız veya ne bileyim şüpheci falan oldu diye şıp diye ortadan kalkmayacaktır; aksine insanlar metafizik inançlarını ancak dini kurumların ilgası sayesinde sorgulayabilir olacaklardır. Bu da bizi, ateistlerle komünistler arasındaki ikinci ortak özelliğe getiriyor: devrimci yaklaşım. Bugün ateistlerin böyle bir devrimi örgütlemek için istekli olup olmadıkları farklı (ve işin aslı, gayet ilham verici) bir tartışma konusu; buradaki iddia, insanlığın dinlerden özgürleşmesi için başka bir yol olmadığı konusunda ateistler tarafında bir bilincin varlığından ibaret.

Üçüncü olarak, tanrıları reddetmek, özel mülkiyetin ilgasını hedeflemekten daha ciddi bir cesaret işidir. Karl Marx'ın Komünist Parti Manifestosu'nda zarifçe ortaya koyduğu üzere, “nüfusun onda dokuzunun özel mülkiyeti ortadan kaldırılmış durumda; özel mülkiyet ancak onda dokuzun buna sahip olmaması sayesinde ayakta duruyor.” Dolayısıyla, teori bakımından, bir proleter, özel mülkiyetin ilgasını amaçladığında kendi köklü değerleriyle mücadele etmez. Öte yandan, ateist, tanrının varlığını reddederken; cennet-cehennem, hayatın anlam(lar)ı, tuhaf ilk-sebep tartışmaları gibi birçok dogmanın da üzerinden atlayıverir. Bu da karşılığında ateiste tözel bir militanlık kazandırır, kendisi bunun farkında olmasa dahi. Bu tözel militanlığın bir siyasal mücadeleye çevrilip çevrilemeyeceği ve bunun nasıl yapılacağıyla ilgili tartışmaları başka bir yazıya erteliyorum.

  1. Ateistler Komünistlere Karşı

Komünistler genellikle ateistlerin ve ateist oluşumların haklarını savunuyorlar, ancak onların hedeflerini sahiplenmekte çekingen kalıyorlar. Bu muhtemelen komünistlerin dini konularda yapmayı tercih ettikleri bir popülist manevradan kaynaklanıyorsa da, ateistler ve komünistler arasında özsel başka bir ayrışma var – hedefler arasında bir ayrışma.

Ateistler, devletin dinden özgürleşmesiyle şekillendirilen dinlerin özgürlüğü burjuva mefhumu yerine, dinlerden özgürleşme için uğraşır. Genel olarak, komünistler (her nasılsa toplumun materyalist bir formasyonuyla sonuçlanacak) radikal bir laiklik amaçlarlar. Bazıları buna, sivil toplumla siyasi toplum arasındaki ikiliğin ilgasıyla bu sonuca varılacağını ilave eder. Komünistler insanlığın kurtuluşunu mücadelenin çok değerli bir veçhesi olarak görürler ancak, Karl Marx'ın görüşlerine dayanaksız bulduğum bir referansla4, din konusunda siyasal kurtuluşu ön plana çıkarmakta ısrar ederler. Bu olgu, komünistlerin devrimi yaptıkları ancak ateistlerin devrimden sonra da devrimci kalabildikleri şeklinde, saçma bir ıraksamayı yaratır. Aslında, bu ıraksama, fermuarın iki kısmını andırır: Birbirlerine çok güzel otururlar, fermuarın düzgünce çekilmesi koşuluyla.

İnsanlığın kurtuluşu, tüm sosyalist fikirlerin çıkış noktasıdır, ancak siyasi atmosfer genellikle bunu gündem dışında tutar. Bir kez hatırlandığında ise, ateist hareketlerin şaşırtıcı derecede ilerici yanı gün yüzüne çıkacaktır. Doğrusunu söylemek gerekirse, ateistler de böyle bir yaklaşıma oldukça hazırlar; bu, ateistlerin dinleri yasaklamaya değil de dini kurumları ortadan kaldırmaya niyetlenmelerinden belli. Bu da, daha önce değinildiği üzere, siyasal düzlemde radikal laiklik taraftarlığından başka bir şey değil.

Esasında, ateistlerle komünistler arasında böyle bir yoldaşlaşmanın kurulması; komünistler açısından, burjuvazinin ikiyüzlü özgürlük algısını su yüzüne çıkarıp yerine daha derinlikli olan kurtuluş kavramını koymak ve dolayısıyla sosyalist örgütlerin ifade özgürlüğü, inanç özgürlüğü gibi zayıf noktalarını güçlendirmek konusunda çok verimli olacaktır. Bir ateist aktivist için, bir Müslüman'ın özgür olmadığı barizdir, zira Müslüman materyal dünyanın materyal anlayışından sapmıştır. Birçok sosyalistin de kabul edeceği üzere, yabancılaşma ve özgürlük tartışılırken bu mevzu çok büyük önem taşır.

  1. Komünistler değil de kim?

Dinlere karşı yürüyüşlerinde komünistlerin kendilerine ne katabileceğini dinlemek, ateistlerin görevlerinin bir parçasıdır. Ateistler, sağcı partilerin milliyetçi ve dinci nefret söylemleriyle tutucu görüşlerin taraftar kazanması yüzünden sürekli tehdit altındadırlar ve sürekli tehdit altında hissederler. Ateistler, kendi görüşlerine en yakın olan örgütlerle, yani komünistlerle yoldaşlaşmayı ciddiye almalıdır.

Ateistleri insanlığın kurtuluşu için mobilize etmek, komünistlerin görevlerinin bir parçasıdır. Bugünün dünyasında, ateist hareketler ve ateist bireyler muhtemelen en ilerici sosyal kategoriyi oluşturuyorlar. Önceden bahsedildiği gibi, eleştirel yönteme olan bir içsel yatkınlıkla birleşmiş kararlı bir militanlığın da potensiyelini taşıyorlar. Bu kadar uyanık bir hareket, ancak bir sosyalist örgüte sığabilir. Ya komünistler ateist siyaseti sahiplenecekler, ya da bu müthiş potansiyel gerici kapitalist politikalar altında yok olup gidecek.


1 gerçi Karl Marx'ın kullanımı açısından belki de daha uygun bir tercih
2 İngilizce'de bağlamına göre Abolishment ya da Transcendence olarak çevrilen Aufhebung sözcüğünün iki anlamını da ima ettiği için ilga sözcüğünü kullanacağım.
3 Çöp adam yanılımı, bir tartışmacının, bir savı, o sava yüzeysel olarak benzeyen ancak ona denk olmayan başka bir savla değiştirerek ilk savı çürüttüğü yanılgısını yaratmasıyla gerçekleştirilen bir enformel yanılımdır. Bu yanılımda genellikle ikinci sav daha basit ve daha kolay çürütülebilirdir.
4 Bu, başka bir yazının konusu olmalı: Yahudi Sorunu Üzerine Üzerine



Sunday, August 21, 2011

An introduction to why communists should take atheists seriously


  1. Preliminary remarks

I should start by saying that, contrary to the historical development of the words1, I will use socialist and communist interchangeably to refer to a person who agrees that “the history of all hitherto existing society is the history of class struggles” and aims at the Aufhebung2 of private property of at least the means of production.

I will also make a distinction between non-believers and atheists here. While a non-believer can be someone who simply chooses not to believe in the existence of some sort of a god; I define an atheist to be someone who deliberatively rejects either the concept of god, the possibility of god, the probability of god, the existence of god, or at least the institutionalization of god – depending on how much thought she/he has given to the issue. I should point out that this convention will explicitly distinguish radical secularists and atheists.

  1. Atheists feat. Communists

There are several crucial points common between atheists and communists, but the strange tension between the two creates the impression that the communists do not notice the potentials that are waiting to be realized in the atheist movements.

Contrary to the popular straw-man fallacy3, atheists already know that religion is a means used by the oppressors in the class struggle. Whether an individual atheist calls this phenomenon class struggle or not is only a matter of theoretical maturity. It is enough to note that a typical atheist is well aware of the difference between the pope and a Christian layman, and how they create each other in the course of history.

This leads us to the most essential common trait between atheists and communists, which is that they almost always stick to the historical approach when analyzing social phenomena. Atheists are not satisfied by simply rejecting some particular gods, they go quite a few steps ahead by analyzing how religions were developed historically. This is “most essential”, since once a person is determined to criticize the most strongly established taboos in the world and started to analyze its historical background, it requires a very small perturbation to encourage this person to criticize other phenomena of alienation such as nationalism, private property and human nature. The atheists, just like communists, are immune to any dogmatic opinions.

To be able to criticize an established dogma is one thing, but atheists are far better than that. They also reject the whole conception in an unusually conscious fashion. It is crystal-clear for the atheists that they will never succeed in convincing an archbishop about the nonexistence of his god, and that this is not because of the weakness of their arguments but because of conflicts of interests. The historical approach enforces the atheistic struggle to be a political one: The churches and mosques will not disappear because everyone becomes a non-believer or a skeptic at the least; people will be able to question their metaphysical beliefs only after the abolishment of religious institutions. This brings us to the second common trait between atheists and communists: the revolutionary approach. Whether today's atheists are willing to organize such a revolution is a different topic (and a very inspirational one, indeed), my point is that atheists know that there is no other way for humanity to be freed from religions.

Thirdly, to reject god(s) requires much more bravery than to aim at Aufhebung of private property. As Karl Marx has nicely put it in the Manifesto of the Communist Party, “private property is already done away with for nine-tenths of the population; its existence for the few is solely due to its non-existence in the hands of those nine-tenths.” Therefore, in theoretical grounds, a proletarian does not fight against her/his rooted values when aiming at the Aufhebung of private property. On the other hand, an atheist, by rejecting the existence of a god, also jumps over the dogmas on heaven and hell, meaning(s) of life, and the weird first cause discussions. This in turn results in a substantial militancy on the side of the atheist, even if she/he is not aware of this. I postpone the discussions on whether this substantial militancy can be turned into a political struggle and how to do it to another essay.

  1. Atheists vs. communists

Communists generally defend the rights of atheists and atheist causes, but communist organizations are reluctant to embrace their objectives. While this probably results from a populist maneuver on the side of communists when it comes to religious issues, there is also another essential divergence between the two categories, a divergence of objectives.

Atheists work for the freedom from religions, instead of the bourgeois notion of freedom of religions formed by freedom of the state from religions. Generally, communists aim at a radical secularism, which would somehow lead to a materialist formation of the society. Some also add that the abolishment of the dualism between the civil society and the political society will bring about this conclusion. Communists consider human emancipation a very precious aspect of the struggle, yet by an ungrounded reference to Karl Marx's views4, they insist on emphasizing on the political emancipation. This fact generates a ridiculous divergence by creating the image that while the communists will make the revolution, the atheists will remain revolutionaries afterwards too. In fact, this divergence resembles the two sides of a zipper. They fit perfectly well, provided they are zipped up together.

Human emancipation is the starting point of all the socialist ideas, yet the political atmosphere usually throws it out of focus. Once remembered, the radically progressive side of the atheistic movements will come to light. In fact, atheists are very much ready for such an approach as no atheist claims to ban religious beliefs but intends to abolish the religious institutions. And this is simply radical secularism as mentioned previously.

In fact, such a comradeship between atheists and communists will be very fruitful for the communists to reveal the hypocritical freedom of the bourgeoisie by replacing it with the deeper term emancipation, and therefore strengthening the soft spots of socialist organizations on freedom of opinion, freedom of religion etc. It is obvious for an atheist activist that a Muslim is not free just because she/he is a Muslim, since she/he is diverted from the materialist understanding of the material relations. This is crucial, as most socialists would agree, when discussing what kind of alienation and freedom we are talking about.

  1. Who, if not communists?

It is part of the duty of the atheists to listen to what communists can offer them in their march against religions. Atheists are and also feel themselves under constant threat while conservative viewpoints gain audience through nationalist and fundamentalist hate speech by right-wing political parties. Atheists should take it seriously to form comradeships with the organizations that are closest to their views, namely communists.

It is part of the duty of the communists to mobilize atheists in favor of the emancipation of humanity. The atheist movements and atheist individuals are probably one of the most progressive social categories in today's world. As mentioned previously, they also have the potential for a determined militancy combined with an internal tendency toward the critical method. Such a bright movement cannot fit into any organization other than a socialist one. Either communists will embrace atheist politics, or watch this huge potential die away with the rise of regressive capitalist policies.



1 yet perhaps more appropriate in view of Karl Marx's use of the words
2 Depending on the context, translated as Abolishment or Transcendence
3 Straw man fallacy is an informal fallacy in argumentation in which the arguer creates the illusion of having refuted a proposition by replacing it with a superficially similar and yet unequivalent proposition, where the later proposition is generally rather simplistic and easy-to-refute.
4 This should be a topic of another essay: On On the Jewish Question



Saturday, August 6, 2011

Yiğit Bulut’un Yaratıcı Zekasının İncelemesi

Yiğit Bulut’un 2 Ağustos 2011 tarihinde Haber Türk’teki köşesinde yazdığı "Big Bang" gibi bir varsayım rahatsız etmiyor ama "yaratıcı zeka" derin rahatsızlık yaratıyor başlıklı yazısının incelemesidir*:

Yazı evrimi ve evrimcileri "yeni dünya düzenine uygun köksüz-özsüz" insan oluşturma projesinin en önemli parçası ilan ederek başlıyor. Buradaki özsüz ve köksüz insandan kasıt tam olarak nedir bilemiyorum ama bir insanın kendini bir hayvan, doğanın bir parçası olarak görmemesidir asıl köksüz ve özsüzlük. 'Vatansız, ırksız, dinsiz' insanlar ve bunu mümkün kılan araçlar hoşgelir sefa getirirler ancak 'evrim'in bilimsel aydınlanma ve kendini tanıma harici bir sosyal şekillendirme unsuru olduğunu iddia etmek gülünç. Tıp biliminin ilerlemesi de sosyal-kültürel olarak pek çok değişime yol açmıştır, açacaktır ama tıp en başta değişime yol açmak icin varolmamıştır.

Yazı, başlığı itibarıyla “Big Bang”i bir varsayım olarak kabul ediyor, ancak “Big bang”in “yaratıcı zeka”dan daha fazla bilimsel olarak ispatlanabilir olmadığını iddia etmek; araştırmayıp okumayıp kendini ve başkalarını, belki de bilerek ve isteyerek, cahil birakma ya da buna çanak tutma niyetinde olmak anlamına gelir. Big bang yapılan gözlemlere dayanarak ortaya atılmış ve bu bağlamda yapılan birçok tahminin doğrulanmasıyla güçlenmiş, evrenin geçtiği süreçleri açıklayan ve geleceği hakkında öngörüde bulunabilen kendi içinde tutarlı, yeterince sınanmış bir teoridir. Hatta bugün Big Bang’in sınanması sırasında elde edilen veriler, yapılan hesaplamalar Big Bang’in ötesine, öncesine[1] uzanan yeni teoriler doğurdu. “Patlama” yerine “yaratıcı zeka”nın konması, sonrasındaki genişlemenin “yaratılışın bir parçası” olarak tanımlanması kabul edilemez çünkü bu tanımlama -salt süreçlerin kendisini tasvir edemeyişini geçtim- süreçlerin arkasindaki bilimsel nedenleri, evrenin evriminin devamında ne olacağı gibi soruları açıklamak, anlamak üzere hiçbir temel sağlamaz, asıl tıkanıklık o zaman oluşur.

"Big Bang"e inanmak "yaratıcı"ya inanmaktan neden daha mantıklı sorusuna gelince, “büyük bir patlama olduğunu”** düşünmek icin nedenlerimiz var, yaratıcıya inanmak içinse sadece inancımız[2]. İnanmayi düsünmeye tercih edenler de olabilir ancak neden oldu, nasıl oldu sorularına “yaratıcı zeka” yaptı ya da “yaratıcı” öyle istedi de ondan, diye yanıt vermek, az önce de değindiğim gibi, elde bulunan gözlemler ve verilerin, ardında ve arasindaki nedensel ilişkileri çözmek bağlamında bir çıkmaz sokaktır. Evrenin olusumu ve evrimini açıklarken "yaratıcı"ya başvurmak ancak bir epilepsi hastasının krizlerini "içine cin girdi de ondan" diye açıklamak kadar mantıklıdır. Nasıl “ben cin diyorum sen kaslardaki kasılma de işte ne farkeder” dediğimiz anda o hastalığın nedenlerini ve tedavilerini aramak yerine dualardan büyülerden medet ummaya başlamış olursak, evrenin oluşumu ve evrimi için yaratıcı zeka açıklamasını getirdiğimizde de ötesini merak etmekle ilgili tuhaf dogmatif bir muafiyet talep etmiş oluruz.

Big Bang değil de Yaratıcı Zeka  (teorisi) diyelim. Sadece kelime oyunu yapmıyorsak, Yaratıcı Zeka teorisinin Big Bang teorisinden farkı nedir? Ne gibi çıkarımları ve kestirimleri vardır? Test edilebilirler mi? Tüm kestirimleri Big Bang ile aynıysa neden ölçemediğimiz/kanıtlarını göremediğimiz Yaratıcı Zeka teorisini Big Bang’e tercih edelim? Yok eğer gözlemleri, kanıtları, çıkarımları, kestirimleri, ‘her şey’i aynıysa yaptığımız şey sadece bir kelime oyunundan mı ibaret, amaç nedir?



Aslında belki yazının en başında değinmem gereken bir nokta da Big Bang ile ilgili soruların cevaplarının neden evrimcilerden istendiği. Bu tabi retorik bir soru olurdu, asıl istenilenin bilimsel cevaplar almak değil politik çıkarımlar yapmak olduğu açık. Ayrıca bu soruların cevaplarının “evrim sorgulanamaz, kabul edilir, bu bilimdir” diyenlerden alınamaması da çok normal çünkü öyle kişiler ya zaten basitçe yoklar ve burda yanlış resmedilmeye çalışılan bir durum var ya da o kişiler evrimin, dolayısıyla bilimin sorgulamakla başladığını bilmiyor veya yanlış biliyorlar. Her neyse, “Evrim bir bilimdir, sorgulanabilir, yanlışlanabilir, dünyada yaşamın ne süreçlerden geçtiğinin, kanıta dayanan, kendi içinde tutarlı, yeterince sınanmış bir açıklamasıdır” [***] diyen biri olarak yazmaya devam edeyim.

Neden patlama oldu? Neyin içinde oldu? Öncesinde ne vardı? Sebep-sonuç döngüsü neydi? Bu soruların çoğuna henüz tatmin edici bilimsel cevaplar vermekten uzağız, ancak bu bizi “Big Bang’den önce ne oldugunu açıklayamıyorsun, ben de buna yaratıcı diyorum işte” hatalı çıkarımına götürmemeli. Kozmolojik argüman olarak da bilinen bu argümanın daha ayrıntılı bir incelenmesini Şüpheci Melek’in blogunda okuyabilirsiniz. Big Bang’e kadar rasyonel düşünceyi sürdürüp, Big Bang’in öncesinde ne vardı, sebep-sonuç döngüsü neydi diye sorduktan sonra, henüz (yeterli) bilimsel açıklaması olmadığını görünce rasyonel açıklamaları bir anda terkedip “cevap yaratıcı işte” demek sizce de biraz tutarsızlık olmuyor mu?

Bilimin (prensipte bilimin konusu olan kavramlar söz konusu olduğunda) tamamlayamadığı her açıklamaya, eksik bıraktığı her denkleme tanrıyı yerleştirmek “Boşlukların tanrısı” dediğimiz kavramı doğrur. Ve bu boşluklar dolduruldukça, açıklamalar geldikçe bu tanrının safları da geri çekilmek durumunda kalır. Bilim, her alanı doldurup kaplayamayabilir, böyle bir iddiası da yoktur ancak yaratıcı bir zeka ya da tanrının varlığını da bilimin alanı üzerindeki boşluklarda gerçeklemeye çalışmak sonlu bir  t zaman sonrasında tartışılabilecek çok küçük bir alan bırakabilir.

Yazıdaki bir başka iddia da “evrim saçmadır” demenin bu ülkede kolay olmadığı. Ne yazik ki “evrim saçmadır” demek bu ülkede çok kolay, ve daha da kolaylaşması için büyük çaba sarfediliyor (bkz sekil 1 a ilgili yazı). Yapılan demogojinin, varolan küçük ama sesi güçlü çıkan toplamı da bir takım “insanları köksüzleştirme-özsüzleştirme” projesinin parçası kılma edebiyatının aksine, evrim lobisi Türkiye’de hala çok zayıf. Söz konusu şahsın şanssızlığı (ya da şansı mı demek lazım) ve bu izlenimi edinmiş olmasının sebebi, söz hakkı verdiği bir iki evrimcinin de gerekli cevapları vermek için yeterli bilgi ve donanıma sahip olmasıydı sanirim. 

Son olarak, insanlığın yönünü “bilim” çizmez (inanın çizseydi ben bu yazıyı yazmak durumunda kalmazdım) yapılan siyaset ve izlenen politikalar çizer, bizim şu anda bunları yazarak yapmaya çalıştığımız gibi. Bilim tek başına "insan" için yeterli olmasa da gereklidir. Kişinin kendini tanımlamak ve tamamlamak için ihtiyaç duyduğu bilgiye, donanıma, anlayışa sahip olması icin rasyonel düşünce önemli ve verimli bir araçtır. Elbette inanç dinamiklerine yönelen, inancı kendilerine araç olarak seçenler de olacaktır ancak her insanın kendini tanımlamak ve tamamlamak için her noktada inanç dinamiklerine yöneldiğini söylemek en az tersi kadar geçersizdir.



*Yazıyı hazırlarken eleştiri ve eklemeleriyle katkı koyan arkadaşlarıma teşekkür ederim.
**Yazıdaki "büyük bir patlama" gibi sözcükler yazarın kendi kullandığı indirgemeci sözcüklerdir.
***Evrimi Anlamak: Bilimin Doğası





[1] Big Bang’in öncesinden bahsetmek göründüğünden daha karmaşık bir konu aslında. Big Bang uzay ve zamanın bir olduğu bir durumdan bahsediyorsa, yani zaman Big Bang ile başladıysa, öncesinden bahsetmek ne kadar mümkün? Ancak Big Bang’in öncesi olsa da olmasa da yazarın savları yanlış ve ben şimdilik Big Bang’in öncesi şeklindeki kullanımımı sürdüreceğim.
[2] "Akşamki partinin çok güzel olacağına inanıyorum"daki inanç değil, tanrıya perilere cinlere inanıyorumdaki inanç, iman. Türkçe’de maalesef inanç kelimesi için İngilizce’deki “belief” ve “faith” kelimelerinin ayrımı yok. İlkinde inanılan şeyin doğru olduğuna dair beklentiler somut nedenlere -örneğin parti için çok güzel bir yer ayarlamışsınızdır, tüm hazırlıklar tamam, tüm sevdikleriniz davetlidir vs- dayanır. İkincisindeyse somut nedenler olmaksızın, bir önkabul sözkonusudur. Bunun konu hakkında belki de başlı başına bir yazı hazırlamak gerekebilir.