* Bu makale, Bolivia Rising blogunda 30 Eylül 2011 tarihinde Cory Morningstar imzasıyla yayınlanan “Who Really Leads on the Environment? Evo Morales Versus the “Movement”” başlıklı makaleden kısaltılarak çevrilmiştir. Yıldız işaretleriyle ayrılan son kısımda, Evo Morales'in Eylül 2010'da konuyla ilgili açıklamasını bulabilirsiniz.
Evo Morales, Bolivya'nın yerli halktan gelen ilk başkanı. Ocak 2006'daki meclis açılış konuşmasında Morales'in odağında Kızılderililer'in yıllardır uğradığı ayrımcılık vardı ve Bolivya'yı Güney Afrika'daki apartheid1 dönemiyle kıyasladı. Morales seçim sonucunu Sömürgeci ve Neo-Liberal Çağ'ın sonu olarak selamladı.
Ekim 2009'da Morales, Birleşmiş Milletler Genel Meclisi tarafından “Dünya Toprak Ana Kahramanı” olarak adlandırıldı.
Aralık 2009'da Kopenhag'daki COP15 iklim zirvesinde, Morales hükümeti ALBA ve G77 ülkeleriyle bağlaşıklık halinde tüm devletlerden daha ilerici olduğunu ispat etti. Bolivya'nın önderlik ettiği bu ittifak, dünyanın topyekün ekolojik çöküşünü ve kıyas kabul etmeyecek ölçüde bir küresel soykırımı önlemek için gerekli bilimsel hedeflerde ısrar etti. İronik bir biçimde, bu ısrarları, mevzu bahis ilerici devletleri çevreci “hareket”in çok daha ötesine sıçratıyordu.
Kurumsallaşmış çevreci “hareket” 2006'da TckTckTck adında bir şemsiye örgüt/kampanya altında birleşmişti – dünyanın en güçlü bazı şirketleri ve pazarlama sorumluları tarafından uydurulmuş bir sosyal medya devi. Böyle bir TckTckTck ortağı olarak (ki bunlardan kamuya açıklanan 280 tane var) Corporate Leaders Group on Climate Change'i sayabiliriz, ki bu oluşum Shell, RBF ve Coca-Cola gibi şirketlerden oluşuyor. Bu bilgi açığa çıkarılıp kamuyla paylaşıldığında, TckTckTck onları internet sitesinden çıkardı ve bu Halkla İlişkiler kabusundan kurtulmak için çırpındı.
Yeşil şirketlerin tam olarak kimi temsil ettiklerine dair bir hissiyat edinmek için (ipucu verelim: siz değilsiniz), şunu düşünelim: Bolivya, ALBA ve G77, ülkelerin 1°C sıcaklık artışını aşmamalarını talep ettiler. Katı bir karşıtlıkla STKlar sıcaklık artışının 2°C'yi aşmamasını ve dünya salımlarının 2019'da tavan yapmasını “talep ettiler”! Bunun anlamı şuydu: Salımlar 2019'a kadar eski tas eski hamam artmaya devam edebilir, bu noktadan sonra salım azaltmak için çaba sarf etmeye zahmet edebiliriz. TckTckTck; Avaaz, Conservation International, Greenpeace International, World Wildlife Fund (ve daha birçok REDD2 destekçisi savunucu ya da rantçısı) ve 700'den fazla STK'yı temsil eden (ve onlar adına konuşan) Climate Action Network International'ın da içinde bulunduğu 200'den fazla uluslar arası ortaktan oluşuyor.
İnsan haklarına gelince; yüzlerce şirket STK'sı – halkı küresel ortalama sıcaklıklarda 2°C fazladan bir artışa ikna etmek için kampanyalar yaparak – sadece birkaç onyıl içerisinde gezegendeki hemen hemen bütün türlerin tarihte görülmemiş bir imhasına onay verdiler. [Not: Akılda tutalım; +1°C'nin altında dahi, geri besleme mekanizmaları dahil edilmese bile uzun vadede en az +2.4°C'lik bir artışı üstlenmiş oluyoruz: Ramanathan ve Feng'in 2008 makalesi. Ayrıca iklim bilimci James Hansen'ın artık 1°C'nin dahi kabul edilemez derecede yüksek bir risk olarak görüldüğüne dair uyarısını hatırlayın.]
Şirket STK'larının bizleri kesin bir türler imhasına götürmekte olduğunu hesaba katınca, cezai ihmalin ne anlama geldiğini baştan düşünmek gerekiyor. ABD'de, cezai ihmalin tanımı, oldukça çetin: “İhmal Sebebiyle İşlenen Suçlar (Madde 33.1) Eğer kişi eyleminin (ya da eylemsizliğinin) toplumsal tehlikesinin bilincindeyse, toplumsal olarak tehlikeli sonuçların oluşacağının kaçınılmaz ya da olası olduğunu öngördüyse, istemeksizin de olsa bilinçli olarak bu sonuçlara göz yumduysa veya kayıtsız kaldıysa; bu suç açık maksatlı yapılmış addedilir.” “Kayıtsızlık Yoluyla İşlenen Suçlar (Madde 33.1): Düşüncesizlikle ya da kayıtsızlık sebebiyle işlenen suçlar kayıtsızlık yoluyla işlenen suç addedilir.” “Bir suç; eğer kişi eylemlerinin (ya da eylemsizliğinin) toplumsal olarak tehlikeli sonuçlarını öngörmüş ancak geçerli sebeplere dayanmaksızın bu sonuçların önlenebileceğini beklemişse, düşüncesizlikle işlenmiş suç addedilir.”
2009'daki COP15'in görkemli yenilgisi ve yozlaşmasının ardından 2010'da Bolivya “Dünya Halklarının İklim Değişimi ve Toprak Ana Hakları Konferansı”na ev sahipliği yaptı ve burada Cochabamba Anlaşması üretildi (Nisan 2010). Anlaşma REDD'i özellikle reddediyor: “REDD ve türevleri +, ++ gibi; halkın egemenliğini ve önsel özgür ve bilgilendirilmiş rıza hakkını ve ayrıca ulusal devletlerin egemenliğini, halkların geleneklerini ve doğanın haklarını çiğneyen pazar mekanizmalarını kınıyoruz.”
Morales Önderliğini, Morales'e Karşı Uluslararası Bir Kampanya Yürüten STK Avaaz'la Karşılaştırın
Avaaz, The Climate Group'un üyesi.
The Climate Group, REDD için bastırıyor.
Rockefeller Brothers Fonu da, zamanla kendi başına ayakta duracak kurumlara evrilecek ev-içi projeler için ticari kuluçka merkezi rolünü oynuyor – Londra'da 2004'te başlatılan The Climate Group da bunların tipik bir örneği. The Climate Group koalisyonu, dünyanın en büyük şirketlerinden 50'den fazlasını ve yerel hükümetleri de içeriyor (enerji devleri BP ve Duke Energy gibi büyük kirleticiler de dahil), Avaaz gibi birçok ortak organizasyonu da. The Climate Group ispatlanmamış karbon yakalama ve depolama (CSS) teknolojisinin, nükleer enerjinin ve biyokütle enerjisinin; düşük karbon bir ekonomi için elzem teknolojiler olduğunu savunuyor. The Climate Group, iklim hareketini sabote etmek için tutarlı bir biçimde çalışan International Emissions Trading Association (IETA) gibi başka şirket lobi gruplarıyla da yakın temas halinde. The Climate Group ayrıca başka inisiyatifler üzerine de çalışıyor; örneğin gönüllü dengeleme projeleri için yeni küresel standartlar tarif eden Voluntary Carbon Standard. Bir pazarlama stratejisi firması, Climate Group'un “Hep birlikte” kampanyasını “yeşil zihin yıkamaya karşı en iyi önlem” olarak seçti. The Climate Group'un Avusturalya, Çin, Avrupa, Hindistan ve Kuzey Amerika'da çalışmaları var. Kopenhag İklim Konseyi'nin de üyesiydi.
ABD tarafından desteklenen Avaaz STK'sı (Soros fonluyor) Halkların Cochabamba Anlaşması'nı asla onaylamadı. Nasıl başka hiçbir yeşil şirket grubu onaylamadıysa..
Çevreci “hareket”? Bu bir hareket, kabul ediyoruz. Vergiden muaf vakıflar aracılığıyla hareketi fonlayan dünyanın en zengin ailelerini ve şirketlerini koruyan bir hareket.
*** *** *** *** *** ***
Morales'in REDD ile ilgili duruşu3
DOĞA, ORMANLAR VE YERLİ HALKLAR SATILIK DEĞİLDİR
Dünyanın her yerindeki yerli kardeşlerim:
REDD mekanizması ve onun yeni versiyonları olan REDD+ ve REDD++ inşası aracılığıyla doğanın ve daha özel olarak ormanların metalaştırılmasına önayak olmak için kimilerinin liderleri ve yerel grupları kullanıyor olmasından dolayı çok endişeliyim.
Her gün dünyada 36000 futbol sahası kadar yağmur ormanı ya da orman uzantısı yok oluyor. Her yıl, 13 milyon hektar orman ve yağmur ormanı kaybediliyor. Bu hızla gidersek, tüm ormanlar bu asrın sonuna kadar yok olmuş olacaklar.
Ormanlar ve yağmur ormanları, biyoçeşitliliğin en büyük kaynağıdırlar. Eğer ormansızlaştırma devam ederse, binlerce hayvan ve bitki türü sonsuza kadar kaybedilecek. Erişilebilir temiz su alanlarının üç çeyreğinden fazlası, ormanlardaki bölgelerden geliyor; böylece ormanın koşulları kötüleştikçe su kalitesi düşecek. Ormanlar su baskınlarından, erozyondan ve doğal afetlerden koruma sağlarlar. Kereste ürünler dışında da birçok ürün temin ederler. Ormanlar, hala keşfedilmeyi bekleyen doğal ilaçlar ve tedavi öğelerinin kaynağıdırlar. Ormanlar ve yağmur ormanları, atmosferin akciğeridirler. Dünyadaki toplam sera gazı salımlarının %18'i, ormansızlaştırma sebebiyle gerçekleşiyor.
Toprak Ana'mızın yok edilmesini durdurmak, birinci önceliğimizdir.
Şimdilerde, iklim değişimi müzakerelerinde herkes ormansızlaştırmanın ve ormanların kalitesizleştirilmesinin önlenmesi konusunda hemfikir. Ancak, bunu sağlamak için, bazıları, sadece fiyatı ve sahibi olan şeylerin kaale alınmaya değer olduğuna dayanan yanlış bir argümanla, ormanları metalaştırmayı öneriyorlar.
Önerileri, ormanların sadece bir işlevini, karbondioksit emme yeteneğini dikkate almak, karbon pazarında ticarileştirilecek “sertifikalar”, “krediler” ve “Karbon hakları” tedavüle sürmek. Bu yolla, Kuzey'in firmaları, ekonomik elverişliliğine göre, salımlarını düşürmekle Güney'den “REDD sertifikaları” satın almak arasında tercih yapacaklar. Örneğin; eğer bir firma, salımlarını 1 ton CO2 indirmek için “kalkınmış bir ülkede” 40 ya da 50 dolar yatırım yapmak zorundaysa, bunun yerine “kalkınmakta olan bir ülkeden” 10 ya da 20 dolarlık bir “REDD sertifikası” satın almayı yeğleyecek ve ardından bahsedilen CO2 salımı azaltımlarını başarıyla gerçekleştirdiklerini söylecekler.
Bu mekanizma üzerinden, kalkınmış ülkeler, kalkınmakta olan ülkelere salım azaltma yükümlülüklerini devretmiş olacaklar ve bir kez daha Güney Kuzey'i fonlamış olacak ve yine aynı kuzeyli firma, Güney ormanlarından “sertifikalı” karbon satın alarak gırla parayı tasarruf edecek. Ancak, salım azaltım yükümlülükleriyle ilgili hile yapmakla kalmıyorlar, aynı zamanda doğanın metalaştırılmasına da ormanlarla başlamış oluyorlar.
Ormanlar emebildikleri CO2 tonajına göre fiyatlandırılmaya başlanacak. Emilim kapasitesini belgeleyen “kredi” ya da “karbon hakkı” dünyadaki diğer tüm metalar gibi alınıp satılır hale gelecek. “REDD sertifikası” sahiplerinin zarar görmemesi için, bir sürü kısıtlama getirilecek ve nihayetinde ülkelerin ve yerli halkların ormanları ve yağmur ormanları üzerindeki egemenlik hakları etkilenecek. Su, biyoçeşitlilik ve “çevresel hizmetler” adını koydukları şeylere kadar erişen, doğanın bugüne kadar görülmemiş derecede özelleştirilmesi evresi böyle başlıyor.
Biz ormanların, yağmur ormanlarının ve Toprak Ana'nın yıkımının ve küresel ısınmanın sebebinin kapitalizm olduğunu belirtirken; onlar, “yeşil ekonomi” lafıyla kapitalizmi doğanın metalaştırılmasına genişletmeye çabalıyorlar.
Doğanın metalaştırılması tekliflerine destek bulmak için kimi finansal kurumlar, hükümetler, STK'lar, vakıflar, “uzmanlar” ve ticaret firmaları; doğanın bu metalaştırmasının “faydalarından”, ormanlarda ve yağmur ormanlarında yaşayan topluluklar ve yerli halklara bir gıdım koklatmayı öneriyorlar.
Doğa, ormanlar ve yerli halklar satılık değildir.
Asırlardır, yerli halklar doğal ormanları ve yağmur ormanlarını koruyarak yaşayageldiler. Bizler için orman ve yağmur ormanları nesnelerden ibaret değildir, öylece fiyatlandırıp özelleştirebileceğiniz şeyler değildir. Yerli ormanların ve yağmur ormanlarının karbon diye basitçe ölçülebilen bir niceliğe indirgenmesini kabul etmiyoruz. Yerli ormanların birkaç tür ağacın ekilivermesiyle yaratılan fidanlıklarla karıştırılmasını da kabul etmiyoruz. Orman bizim yuvamızdır, bu büyük yuvada bitkiler, hayvanlar, su, toprak, hava ve insanlar birlikte yaşarlar.
Dünyanın tüm ülkelerinin ormanların ve yağmur ormanlarının yok edilmesine veya kötüleştirilmesine karşı birlikte hareket etmesi elzemdir. Kalkınmış ülkeler için bu bir yükümlülüktür; ormanların korunması için finansal katkı sağlamak onların iklimsel ve çevresel borçlarının bir parçasıdır – ancak metalaştırma aracılığıyla değil. Ormanların korunumuna katkı veren kalkınmakta olan ülkeleri, yerli halkları ve yerel toplulukları desteklemenin ve finanse etmenin birçok yolu vardır.
Kalkınmış ülkeler; iklim değişimi için harcadıkları kamu kaynaklarının 10 katından fazlasını savunma, güvenlik ve savaşa harcıyorlar. Finansal kriz süresince bile, askeri harcamalarını korudular ve arttırdılar. Toplulukların ihtiyaçları ve kimi liderlerin ve yerli “uzmanların” hırslarını bahane ederek yerli halkların doğanın metalaştırılmasına dahil olmasını beklemek kabul edilemez.
Ormanları ve yağmur ormanlarını koruma amacıyla geliştirilen her mekanizma, yerli halkların haklarını ve katılımını garantiye almalıdır. Ancak sırf REDD'de yerlilerin katılımı sağlandı diye de ormanlar ve yağmur ormanları için fiyat biçilmesini ve küresel karbon pazarında müzakereye açılmasını kabul edemeyiz.
Yerli kardeşlerim, kafamızın karışmasına müsaade etmeyelim. Kimileri bize REDD'deki karbon pazarı mekanizmalarının gönüllü olacağını anlatıyor. Bunun manası, alıp satmak isteyen herkesin buna imkanı olması, istemeyenlerin ise bir kenarda uslu uslu oturmasıdır. Birisi Toprak Ana'yı gönüllü olarak satarken diğerlerinin eli kolu bağlı oturacağı bir mekanizma yaratılmasını – hele ki bizim rızamızla – kabul edemeyiz.
Ormanların ve yağmur ormanlarının metalaştırılmasının indirgemeci görüşüyle yüzleştiğimizde, yerli halklar olarak dünyanın tüm çiftçileri ve toplumsal hareketleriyle beraber, Dünya Halklarının İklim Değişimi ve Toprak Ana Hakları Konferansı'ndan çıkan tasarı için savaşmalıyız:
- Yerli ormanların ve yağmur ormanlarının, sadece CO2 gömülümü açısından değil, basit fidanlıklarla karıştırmadan, tüm işlevleri ve potansiyelleriyle birlikte entegre bir biçimde yönetimi.
- Ormanların entegre yönetiminde kalkınmakta olan ülkelerin egemenliklerine saygı.
- Birleşmiş Milletler Yerli Halkların Hakları Deklarasyonu, ILO'nun 169 nolu konanvsiyonu ve diğer uluslararası araçlarla sabitlenen Yerli Halkların Hakları'na tam uyum; kendi bölgelerinin tanınması ve bölgelerine saygı duyulması; ormanların korunumu için yerlilerin bilgisinin yeniden değerlendirilmesi ve uygulamaya konması; yerli halkların katılımı ve ormanların ve yağmur ormanlarının yerli yöntemleriyle yönetimi.
- İklim borçları ve çevresel borçlar dahilinde, kalkınmış ülkelerin kalkınmakta olan ülkeleri ve yerli halkları ormanların entegre yönetimi için fonlaması. Ormanların ve yağmur ormanlarının metalaşmasına yol açacak hiçbir türlü karbon pazarı mekanizması ya da “girişiminin” tesis edilmemesi.
- Ormanları, yağmur ormanlarını ve onların tüm bileşenlerini de içeren Toprak Ana haklarının tanınması. Toprak Ana ile uyumun yeniden sağlanması için, doğaya fiyat biçmek doğru yol değildir. Tam aksine, sadece insanların yaşama ve çoğalma hakkı olmadığını, aynı zamanda doğanın da yaşam ve yeniden üretme hakkı olduğunun tanınması. Ve ayrıca Toprak Ana olmaksızın insanların yaşayamayacağının tanınması.
Yerli kardeşlerim, çiftçi kardeşlerim ve dünyanın tüm toplumsal hareketleri; Cochabamba'dan çıkan sonuçların Cancun'da kabul edilmeleri ve ormanları ilgilendiren bir eylemliliği tetikleyecek, bu beş ilkeye dayanan mekanizmaların üretilmeleri için harekete geçmek zorundayız. Bunu yaparken, daima, yüzyıllardır nesilden nesile aktarılan, yerli halklarla Toprak Ana'ya saygının yüksek birliğini muhafaza etmeliyiz.
EVO MORALES AYMA
Bolivya Çokuluslu Devleti Başkanı
1 Güney Afrika Cumhuriyeti'nde 1948 – 1994 yılları arasında Ulusal Parti tarafından uygulanan ırkçı ayrımcılık sistemi. Nelson Mandela önderliğindeki Anti-Apartheid Hareketi ile bu uygulamalar son bulmuştur.
2 REDD (Reducing Emissions from Deforestation and Forest Degradation): Ormansızlaştırma ve Ormanların Kötüleştirmesine Dayalı Salımların Azaltılması (Çevirenin notu)
No comments:
Post a Comment