Uzun zamandır vejetaryenlikle ve kendi vejetaryen oluş nedenlerimle ilgili bir yazı yazmak istiyordum. Ama etyemezlikle ilgili absürd argümanlarla karşılaştıkça daha kapsamlı, daha detaylı bir yazı yazmak isteyince altından tez vakitte kalkamayacağım bir iş haline geldi. Derken Massimo Pigliucci'nin Rationally Speaking'de yayınladığı “Ok, I turned vegetarian, almost” yazısını okuyup, felsefi yaklaşımımızın çok benzer olduğunu görünce onun yazısının serbest çevirisini yapıp araya kendime dair küçük notlar da ekleyerek bu gidişe bir dur demeye karar verdim. İşte görelim bakalım Massimo Pigliucci [ve ben] neden vejetaryen olmuş[uz].
[yazıdaki köşeli parantezlerin içindeki italik yorumlar bana ait]
Bir süredir bu blogda olsun, podcastlerimde [Massimo Pigliucci ve Julia Galef'in genel olarak vejetaryenliği daha ayrıntılı ele aldıkları podcasti (internet yayınını) şuradan dinleyebilirsiniz. (İngilizce)] olsun vejetaryenlerin ahlaki argümanlarının alternatiflerine göre daha gelişmiş olduğunu birkaç şerh koyarak belirtmekteydim. E madem öyle neden bir omnivor [hem etçil hem otçul] olmayı sürdürüyordum? “Akrasia” [nefsine hakim olamamak] derdi Aristo olsaydı. İnsanlığın gelişimi ve mutlu yaşamın önünde büyük bir engel teşkil ediyor bizim istencimizdeki bu içkin zayıflık.
Yine de Walt Whitman'ın meşhur “Kendimle çelişiyorum, olamaz mı?” sözüne rağmen bu tutarsızlık kafamı kurcalıyordu. Sevimli bir söz ama tutarsız bir kişisel felsefe için kötü bir mazaret. Verdiğim nasihatı kendim uygulamanın, fikirlerimle davranışlarımı ortaklaştırmanın fena bir fikir olmadığına karar verdim. [Aynısı benim için de geçerli, vejetaryenliğin felsefesini uzun süredir takdir ediyorken, (bunda yakın çevremde neredeyse hiç vejetaryen bulunmamasının ve itiraf etmeliyim ki et yemeği çok sevmemin de etkisi büyük) pratikte uygulamaya geçmeyi aklıma bile getirmemiştim. Ama aklıma düşmesiyle birlikte harekete geçmem hiç de zor olmadı diyebilirim.]
Farklı bir beslenme felsefesini benimsememe neden olan bardağı taşıran son damla 2005 yapımı Earthlings isimli savunu filmi oldu. [Earthlings'i ben vejetaryen olduktan sonra izledim, eğer daha önce izlemiş olsaydım izlememle vejetaryenliğe geçmem bir olurdu. Eğer hala izlemediyseniz hemen şimdi izleyin.] Shaun Monson tarafından çekilen film, sadece gıda sektöründe değil, evcil hayvanlar olarak, giysi sektöründe, eğlence sektöründe ve bilimsel araştırmalarda hayvanlara nasıl barbarca muamele ettiğimizi ortaya koyuyor. [Vejetaryen olmamla birlikte hayvan derisinden veya kürkünden yapılmış herhangi eşya almamaya, yazıda da az sonra değineceğimiz üzere fabrika tipi yumurta ve süt ürünleri üreten firmaların ürünlerini kullanmamaya, sirkler ve hayvanların tutsak edildiği diğer “eğlence” sektörlerinden uzak durmaya karar vermiştim.1Ancak filmi izlememle birlikte kozmetik sektöründe hayvanlar üzerinde test edilen ürünlere karşı da aynı tutumu almaya karar verdim. Şuradaki listelerden siz de hayvanlara zulüm uygulamayan markalara göz atabilirsiniz.] Earthlings taraflı bir yapım ve filmde gösterilen ve söylenen her şey doğru ve tarafsız bir temsil olarak düşünülmemeli. Ancak yine de film, bildiğim ve görmezden gelmek için çok uğraştığım gerçekleri acımasızca rahatsız edici görsellere dökmüştü. Dolayısıyla film biter bitmez davranışlarımı fikirlerimle aynı hizaya getirmeye girişmem kaçınılmaz oldu.
Beslenme alışkanlıklarınızı değiştirmeniz için iki ana nedeniniz olabilir: sağlık ve etik. Sağlık açısından bakacak olursak, diğer tüm koşullar eşit olmak suretiyle (ki genellikle vejetaryenler kendilerine daha iyi bakma eğiliminde olduklarından bu her zaman pek mümkün olmuyor ve bu beslenme alışkanlıklarıyla diğer değişkenlerin etkilerini çözümlemeyi zorlaştıran bir etken) vejetaryenler ile balık ve kümes hayvanlarının ürünlerini tüketenler uzun vadede en iyi durumda olanlar. Onları veganlar ve kırmızı et tüketenler takip ediyor.
Ancak benim felsefi seçimimin motivasyonunu sağlıksal değil etik nedenlere borçluyum. [Bu benim için de geçerli. Sağlık açısından olumlu etkilerini hiç aklıma getirmemiştim, hatta genel olarak kötü bir beslenme düzenim olduğu için etin hayatımdan çıkması iyice besinsiz kalmam anlamına geliyordu. Ama ne hikmetse vejetaryen olmamla birlikte sahiden de yukarıda değinildiği gibi kendime daha iyi bakmaya başladım, o nedenle bu açıdan bir sıkıntı çekmedim şimdilik.] Etik meselesine gelince, işleri biraz basitleştirmek adına, insanların hayvanları kullanımına dair iki mevzu karşımıza çıkıyor diyebiliriz: muamele ve sömürü. Aradaki farkı belirginleştirmek için açıklayayım; bir kedi ya da köpeğin evcil hayvan olarak beslenmesinin onları eşlik amacıyla “sömürmek” anlamına gelebileceği düşünülebilir. Ancak -belki siz de dahil olmak üzere- çoğu insan sözkonusu hayvanlara iyi muamele edildiği sürece (örneğin, iyi beslendiği, sağlıksal ve diğer fiziksel ihtiyaçları karşılandığı sürece) evcil hayvan beslemeye karşı çıkmayacaktır. Ve elbette evcil hayvanlar insanlar tarafından tam da bu amaçla üretilmişlerdir, dolayısıyla (değiştirilmiş) genetik içgüdüleriyle uyumlu olacak şekilde bu hayvanlar için en iyi olanın insanlar tarfından evcil olarak beslenmek olduğu bile söylenebilir. Diğer bir şekilde ifade etmek gerekirse hayvanlar sundukları arkadaşlık karşılığında bir şey (sokaklarda olsalar olacağından daha sağlıklı, avcısız ve rahat bir yaşam) alıyorlar.
Bu mantık silsilesine getirilebilecek açık bir itiraz var, o da hayvanların böyle bir anlaşma talepleri olmadığı ve bu ilişkinin içkin olarak asimetrik olduğudur. Bu da haklı bir itiraz ama asimetrik ilişkiler, patron-işçi veya ebeveyn-çocuk (aynı şekilde çocuğun da doğmak gibi bir talepte bulunmadığını söylememe gerek yok sanırım) ilişkilerinde olduğu gibi her zaman hayatlarımızın bir parçası. Dahası, hayvanlar insanlarla aynı bilişsel düzeyde de değiller, bu da hem bizim hem de hayvanların çıkarını mümkün olduğunca gözetmesi gerekenlerin biz insanlar olduğu anlamına geliyor. Eğer bu size paternalizm gibi geliyorsa, bunun tam olarak çocuklarınıza yaptığınız şey olduğunu hatırlayın. (Evet, biliyorum çocuklar sözkonusu olduğunda varılmak istenen nokta daha farklı. Onlar bir gün büyüyüp sonunda özerk bireyler haline gelecekler, gerçi bu ciddi zihinsel ve duygusal eksiklikleri olanlar için geçerli değil.)
Muamele ve sömürü arasındaki bu ayrım et yemezler arasındaki farklılıkların da kaynağı olsa gerek: örneğin veganlar, üretimleri hayvan sömürüsüne dayandığı için yumurta ve süt ürünlerinin tüketilmesinin de etik dışı olduğunu savunuyorlar. Muhtemelen ovo-lakto [hem yumurta hem de süt ürünleri tüketmeye devam eden] vejetaryenler bu savın bütünüyle ikna edici olduğunu düşünmüyorlar. Ovo-lakto vejetaryenler çizgiyi muamele noktasında çekiyorlar, kullanım konusunda değil: hayvanlar yapay hormonal muamelelere maruz kalmadığı ve hayvanlara kabul edilebilir beslenme ve yaşam koşulları sağlandığı sürece (örneğin serbest dolaşım çiftliklerindeki tavuk ve ineklerden elde edilmiş) peynir, süt ve yumurta tüketiyorlar. [Bu ayrıma dikkat etmenin herkes için aynı kolaylıkta olmayabileceğini kabul ediyorum. Ben bir süredir Almanya'da yaşadığımdan ve burada serbest dolaşım çiftliklerine ait (ve organik) ürünler, ürünlerin üzerindeki etiketlendirmelerden anlaşılabildiği için ben bu tutumu sürdürmekte zorlanmıyorum. Ancak Türkiye'de de “gerçek” köy ürünlerine (yani bilmem ne köyündeki fabrikanın ürünlerinden söz etmiyorum) ve/veya organik pazarlarda satılan ürünlere yönelmek tercih edilebilir, ayrıca Türkiye'de yerel pazarlarda hala ekolojik ürünlere erişim ABD ve Avrupa'ya göre daha mümkün. Ve tabi sertifikalandırmaların ne kadar doğru yapıldığı ve gerçeği yansıttığı da ayrı bir tartışma konusu ama organik üretim yaptığından ve -sizin- serbest dolaşım kriterlerinize uyduğundan emin olduğunuz çiftliklerin ürünlerine -gerekli araştırmayı yaparsanız- internet üzerinden de ulaşmak mümkün. Ben yine de kendi hayvansal ürün tüketimimi topyekün azaltmaya çalıştığımı söyleyebilirim.]
Bu muamele-sömürme ayrımı, neden bazı vejetaryenlerin atların at yarışlarında ya da diğer bazı hayvanların ulaşım ve diğer ürünlerin taşınmasında kullanımında sakınca görmediğini anlamamıza da yardımcı oluyor. [Ben genel olarak bu vejetaryenlerden biri olduğumu söyleyemeyeceğim ama yine de kimi durumları ayrı ayrı ele almak gerekebilir.] Bu aktivitelerin, hayvanlara iyi davranıldığı ve her iki tarafın da (yine asimetrik olmak üzere) bu ortak ilişkiden yarar sağladığı sürece sorun teşkil etmediğini düşünebilirler. Örneğin atlara iyi bakıldığı sürece at yarışı kabul edilebilirken, öncesinde ve sonrasında atlar istismar edildikleri için rodeo kabul edilemez olabilir. (Burada epey gri alan olduğunu kabul ediyorum ama genel olarak bence durum bu.)
Eğer hayvanlara iyi davranıldığı sürece, yiyecek olarak da dahil olmak üzere, kullanımlarında bir sorun görmüyorsam nasıl bir beslenme benimsemeliydim? Yumurtalarım ve süt ürünlerimin serbest dolaşım çiftliklerinden geldiğine dikkat ettiğim müddetçe en azından vejetaryen bir diyeti takip etmeliydim. Hatta, (etik açıdan) tutarlılığı elden bırakmayarak, Earthlings'te tüm korkunçluğuyla gözler önüne serildiği gibi büyük ölçekli endüstriyel balık çiftliklerinde üretilmiş olmadıkları sürece (ve kimi türlerin soylarını tüketmeye varacak kadar avlanmak gibi çevresel sorunların bir parçası olmadığı sürece) başta balık olmak üzere et bile yemek düşünülebilirdi. [Ben ne kadar iyi koşullarda barınmış olurlarsa olsunlar bundan sonra ağzıma et koymayı düşünmüyorum.]
Eğer bu yukarıda yazdıklarım anlamlı ve daha önceki omnivor tutumumdan daha tutarlıysa diyetimi; sebze ve meyveler en büyük payı alacak şekilde, hayvanların iyi muamele gördüklerinden makul ölçüde emin olduğum sürece de yumurta ve süt ürünleri (New York'ta köşede organik ürünler satan bir marketin yakınında yaşayan bir üst-orta sınıf insanıysanız muhtemelen bu daha kolay olacaktır), (yine serbest dolaşım çiftliklerinde yetişmiş olduğunu varsayarak) zaman zaman kümes hayvanları ve (ekolojik kriterlere uygun olan türlere ait olduğu sürece) balık tüketecek şekilde düzenlemeliydim. Bu durumda kırmızı etin neredeyse tamamı ve minimum insani muamele koşullarımı karşıladığından emin olmadığım yumurta, süt ve süt ürünleri, kümes hayvanları ve balıklar diyetimin dışında kalmalıydı. İşleri biraz daha karmaşıklaştımak gerekirse, insanlar -tüh işte yamyam olma şansım kalmadı artık-, balinalar, yunuslar ve maalesef ki mürekkep balıkları ve ahtapotlar da dahil olmak üzere belli miktarda gelişmiş bilişsel düzeye sahip hayvanları yemenin haklı bir gerekçelendirmesi olamayacağına karar verdim. İşte böyle.
Benim fikirlerimi ve davranışlarımı ortaklaştırma çabamın beni getirdiği yer bu. Eminim bu çabayı daha geliştirmek de mümkün olacak.
[Yazıyı bitirmeden önce, ben de bu konuda çok faydalı yazılarını bulabileceğiniz Peter Singer'ın yaptığı gibi, sizi, yüzde yüz vegan/vejetaryen bir diyete geçemiyorsanız dahi hayvanları sömüren ve zulmeden sektörlere mümkün olabildiğiniz kadar az müdahil olmaya davet ediyorum - tabii yukarıda yer verilen çeşitli gerekçelendirmelere katılıyorsanız. Ama eğer gerçekten siz de kendinizi vejetaryenliğin felsefesine yakın hissediyorsanız ve et yemenizi gerektirecek özel bir durumunuz da yoksa; et yemenin sizin için nasıl da vazgeçilmez olduğu, bu kadarcık tutarsızlığın kabul edilebilir olduğu gibi mazaretleri bir kenara bırakabilir ve siz de hemen şimdi bir etyemez olabilirsiniz!]
Bizden konu bağlamında ilgilenenlerin okuyup ilham alabileceği küçük bir derleme:
Hayvan özgürlüğü hareketi: http://hayvanozgurluguhareketi.wordpress.com/ [Türkçe. Burada aklınıza gelebilecek hemen her soruya bol referanslı cevaplar bulmanız ve okuma listelerinden faydalanmanız mümkün.]
Kültür Bakanlığı'ndan vejetaryen Türk Mutfağı yemekleri kitabı: http://www.kultur.gov.tr/TR/belge/1-3281/eski2yeni.html [Türkçe. Çevrimiçi ulaşım mümkün.]
“Şempanzeler artık deneylerde kullanılmasın” http://haber.sol.org.tr/bilim-teknoloji/sempanzeler-artik-deneylerde-kullanilmasin-haberi-49606
Diet and the environment: Does what you eat matter? http://www.ajcn.org/content/89/5/1699S.full.pdf+html [İngilizce, açık erişim. Etçil ve etçil olmayan diyetlerin ekolojik ayakizlerine dair bir çalışma, özetle “11 yiyecek kaleminin dğerlendirildiği çalışmada etçil beslenme biçimi etçil olmayan beslenme biçimine göre 2.9 kat daha fazla su, 2.5 kat daha fazla birincil enerji, 13 kat daha fazla gübre ve 1.4 kat daha fazla tarım ilacı gerektiriyor."]
Potential Contributions of Food Consumption Patterns to Climate http://www.ajcn.org/content/89/5/1704S.full [İngilizce, açık erişim. Özetle “daha bitkisel ağırlıklı bir beslenme biçimi, daha az bağırsak fermantasyonu yapan hayvanların et üretimi için kullanımı ve yiyeceklerin geçirildiği işlemlerin daha enerji verimli hale getirilmesinin iklim değişiminin etkilerinin hafifletilmesindeki rolünü ajandamıza almamız gerekiyor.”]
All animals are equal, Peter Singer http://www.animal-rights-library.com/texts-m/singer02.htm [İngilizce]
Five Arguments for Vegetarianism, William O. Stephens http://puffin.creighton.edu/phil/stephens/fiveargumentsforvegetarianism.htm [İngilizce]
Puppies, pigs, and people, Alastair Norcross http://faculty.smu.edu/jkazez/animal%20rights/norcross-4.pdf [İngilizce]
Küçük çiftçiye destek ve ekolojik ürünler için şu sayfalara gözatmak isteyebilirsiniz: Toprakana, BUKOOP, Buğday Derneği
1Aslında özellikle yunus parklarına karşı duruşumu vejetaryen oluşumdan çok daha önce aldım. Bundan 3 yıl kadar önce İstanbul'daki bir akvaryumda, yunuslarla dalışa katılmıştım. O zamanlar bu konuda çok bilgisizdim ve yunuslarla yüzeceğim ve onlara dokunabileceğim için çok heyecanlıydım, ancak hiç de beklediğim gibi bir tecrübe olmadı. O güzelim yaratıkların küçücük havuzlara kapatılmasının hüznü ve karanlığı tüm heyecanımı götürdüğü gibi müthiş bir sıkıntı hissetmeme neden oldu. Umarım daha fazla kimsenin yunuslara yapılan bu haksızlığı ve zorbalığı benim gibi yunusların gözlerinden okumasına gerek kalmadan bu parklar tarihe karışır. Buradan dalış öncesinde aldığım tüm eleştirilere kulak tıkadığım ve bahaneler uydurduğum için yunuslardan ve eleştiri sahiplerinden özür dilemek istiyorum.
No comments:
Post a Comment