Bu yazı Greta
Christina'nın Secular
Humanism
sayfasında yayınlanan “Why
atheism
demands
social
justice”
yazısının serbest çevirisidir.
Burada biraz riski göze alacağım ve
ateist olmanın sosyal adalet için çalışmamızı gerektireceğini
savunacağım.
Birçok ateist buna karşı çıkacaktır.
Ateizmin sadece tek bir şey ifade ettiğini söyleyeceklerdir:
herhangi bir tanrıya inanmıyor olmak. Sözlük anlamına bakacak
olursanız haklılar da. Ateizm bu açıdan seküler hümanizmden
farklıdır. Seküler hümanizm, sadece tanrılara ya da doğaüstü
şeylere inanmıyor olmaktan fazlasıdır. Belirli etik davranışları
kapsayan pozitif ve çok yönlü bir felsefedir. Ateizm ise teknik
olarak sadece tanrıların olmadığı yargısına varır.
Ancak sonuçlar (vargılar) boşlukta
izole durmazlar. Kimi çıkarımlar gerektirirler. Bu, diğer pek
çok sonuç gibi, tanrıların olmadığı sonucu için de
geçerlidir. İddia ediyorum ki bir kez tanrıların olmadığı
sonucuna vardığınızda, yapmanız gereken çıkarımlardan biri
sosyal adalet için çalışmamız gerektiğidir: aşırı
yoksulluğa, politik baskılara, yolsuzluklara, ekonomik gelir
eşitsizliğine, kadın düşmanlığına, ırkçılığa, homofobiye
vb. son vermek için çalışmalıyız. Bunları hem yüce
gönüllülük, erdemlilik ve özgecil sebeplerle hem de pragmatik ve
Makyavelce (Maciavellian, entrikacı) sebeplerle aşırıya kaçmak
pahasına yapmalıyız.
Gelin önce aşırılıkla, Makyavelce
sebeplerle başlayalım. (Bunlar her zaman daha eğlencelidir, değil
mi?) Eğer ateistler için daha iyi bir dünya yaratmak istiyorsak,
daha fazla ateistle dolu bir dünya yaratmaya çalışmak harika bir
adım olurdu. Birlikten güç doğar hesabı. Ve eğer daha fazla
ateistle dolu bir dünya yaratmak istiyorsak, çok daha iyi sosyal
adalet düzeyine sahip bir dünya için çalışmak harika bir ilk
adım olurdu. Phil Zuckerman'ın özenli araştırmalara dayanan
Tanrısız toplum: Dindarlığın
En Az Olduğu Toplumlar
Bize Refah Hakkında Ne
Anlatabilir (Society
Without
God:
What
the
Least
Religious
Nations
Can
Tell
Us
About
Contentment)
kitabına
göre
ateizm
oranlarının
en
yüksek
olduğu
ülkeler
“mutluluk
endeksine”
göre
de
en
yüksek
skorlara
sahip
olma
eğilimindeler:
düşük
şiddet
suçu
ve
yolsuzluk
oranlarına,
harika
eğitim
sistemlerine,
güçlü
ekonomilere,
desteklenen
sanata,
bedava
sağlık
hizmetlerine,
eşitlikçi
politikalara
vb.
sahipler.
Ateizmin
bu
yüksek
standartlardaki
sosyal
işlevselliği
yarattığı
sonucuna
varmak
için
bir
sebep
yok.
Aslına
bakarsanız,
durum
tam
tersi
gibi
görünüyor.
İnsanlar
mutlu,
dengeli,
iyi-eğitimli,
yetkili
ve
çocukları
için
büyük
umutlar
besledikleri
zaman,
tanrıya
olan
inançlarını
terketme
eğilimindeler.
Yüksek
sosyal
işlevsellik
ateizmi
yaratıyor,
ya
da
katkıda
bulunuyor,
her
neyse.
Yani
eğer
daha
çok
ateistle
dolu
bir
dünya,
dolayısıyla
ateistler
için
daha
güvenli
ve
iyi
bir
dünya
yaratmak
istiyorsak,
herkes için
daha
güvenli
ve
iyi
bir
dünya
yaratmak
büyük
ölçüde
bizim
avantajımıza
olacaktır.
Daha
fazla
sosyal
adalete
sahip
bir
dünya,
daha
ateist
bir
dünya
olacaktır.
Peki,
ateistlerin
sosyal
adalet
için
çalışmasını
gerektiren
erdemli,
yüce
gönüllü
sebepler
neler?
Eğer
bir
tanrıya
ya
da
ölümden
sonra
bir
yaşama
inanmıyorsanız
ve
bu
dünyanın
sahip
olduğumuz
tek
şey
olduğunu
düşünüyorsanız
.
.
.
sanırım
bununla
nereye
varmak
istediğimi
anladınız.
Eğer
bir
tanrıya
ya
da
ölümden
sonra
yaşama
inanmıyorsanız
ve
bu
dünyanın
sahip
olduğumuz
tek
şey
olduğunu
düşünüyorsanız,
bu
yaşam
birdenbire
çok
daha
önemli
oluveriyor.
Eğer
dindarlar
haklılarsa
ve
ölümlü
hayatımız
gerçek
ruhani
hayatlarımızın
sonsuzluğunda
sadece
ufacık
bir
göz
kırpması
kadarsa,
bu
hayatı
mutlu
ve
anlamlı
hale
getirmek
o
kadar
önemli
olmazdı.
Eğer
gerçekten
öldükten
sonra
sonsuza
kadar
cennette
yaşayacaksak,
dünyanın
dört
bir
yanındaki
bir
sürü
çocuğun,
umutsuz
bir
sefillik
ve
çaresizliğin
içinde
dünyaya
gelmeleri
o
kadar
büyük
bir
mesele
değildi.
Tanrının
kollarında
geçecek
kutsanmış
sonsuzluk
yanında
birkaç
yıllık
açlık,
hastalık,
şiddet
ve
çaresizliğin
lafı
mı
olur?
Ama
dindarlar
haksız.
Bir
tanrı
yok.
Bir
cennet
yok.
Bu
ölümlü
hayat
sahip
olduğumuz
tek
şey.
Ve
eğer
bu
ölümlü
hayat
sahip
olduğumuz
tek
şeyse
ve
salt
nasıl
ve
nerede
doğduklarına
bağlı
olan
şanssızlıkları
sebebiyle
sahip
oldukları
tek
hayat
umutsuz
bir
sefillik
ve
çaresizlik
hayatı
olan
milyonlarca
insan
varsa
– işte
o
zaman
bu
berbat
bir
trajedidir.
Korkunç büyük
ölçekli
bir
adaletsizliktir
ve
bizler
bunu
tamir
etmek
için
muhteşem
bir
yükümlülük
altındayız.
Eğer
biz
insanlar
olarak
bir
ahlaka
sahipsek,
ki
kanıtlar
güçlü
bir
şekilde
sosyal
bir
tür
olarak
milyonlarca
yıllık
evrim
süreci
sonucunda
evrilen
beyinlerimize
kazınan
ortak
ahlaki
değerlere
sahip
olduğumuz
yönünde,
başkalarına
kendi
suçları
olmadığı
halde
korkunç
zararlar
verildiğini
görmek
bizi
utandırmalı
ve
acilen tutkuyla bu konulara odaklanmamızı sağlamalıdır.
Bu
konuda
çok
net
olacağım.
Sosyal
adaletin
nasıl
sağlanması
gerektiğine,
bu
yoldaki
önceliklerimiz
ve
hedeflerimize
ve
hatta
sosyal
adalet
kavramının
kendisine
dair
tam
olarak
mutabakata
varmak
zorunda
değiliz.
Hepimizin
aynı
politik
kortejde
uygun
adım
yürümemize
gerek
yok.
Ateizm,
özgür
düşünce,
hümanizm
(veya
ismi
ne
olursa
olsun)
hakkındaki
iki
güzel
şey,
yapıcı
fikir
ayrılıklarına
değer
vermemiz
ve
hepimizin
üzerinde
mutabık
kalması
beklenen
hiçbir
dogmaya
sahip
olmayışımızdır.
Yani
hiçbir
dogma
ya
da
belirli
bir
politik
duruş
adına
konuşmuyorum.
En
azından
burada
değil.
Başka
yerlerde
kimi
politik
duruşlar
adına,
çoğunlukla
tutkulu
bir
şekilde,
konuştuğum
olmuştur
ama
hiçbirinin
otomatik
olarak
tanrıya
inançsızlığı
gerektirdiğini
sanmıyorum.
Şirketlere kişisel haklar sağlanmasını bitirmeyi,
uyuşturucu
savaşlarını
sonlandırmayı,
ırkçı
politikaları
durdurmayı,
küresel
çocuk
işçi
yasaları
getirmeyi,
aynı
cinsiyettekilerin
evlenebilmesini,
eğitim
eşitliğini,
finansal
endüstrinin
yeniden
düzenlenmesini,
yozlaşmış
dikdatörlüklere
son
vermeyi
tartışmıyorum,
en
azından
bırada
değil.
Sosyal
adalet
söz
konusu
olunca
ateistlerin
yapması
gereken
herhangi
belli
bir
şey
olduğunu
söylemiyorum.*
Sadece
bir
şeyler
yapmamız
gerektiğini
söylüyorum.
*Biz OfB ekibi olarak ateistlerin komünistleri ciddiye almaları gerektiği gibi şeyler söylüyoruz mesela.