“İnançlılarla din hakkında tartışmanın, dinle alay etmenin ya da dini aşağılamanın ateistlere hiçbir faydası yok. Aslında tam ters etki yaratıyor ve davamıza zarar veriyor.”
Ateistler arasında bu argümanla sıklıkla karşılaşıyoruz. Benim yanıtım genelde “Hiç de değil!” demek oluyor. Genellikle tarihten örnekler veriyorum ve sosyal değişim hareketlerinde hem cepheleşmenin hem de diplomasinin bulunmasının ne kadar etkili olageldiğine işaret ediyorum. “İyi polis/kötü polis” dinamiğinin (E polislerin bunu kullanmasının bir sebebi var elbet) etkililiğine işaret ediyorum. Overton penceresi'ne (yani, radikal görüştekilerin ağırlık merkezini hareket ettirerek, merkez görüştekilerin görece daha makul görünmelerini sağlamaları fikrine) işaret ediyorum ve cepheleşmecilerin (confrontationalists*) diplomatların işini zorlaştırmayıp kolaylaştırdığını savunuyorum. Ateşli olanlarımızın görünürlüğü arttırmak için çok faydalı olduklarına işaret ediyorum ... ve görünürlüğün mitlere karşı çıkarken olduğu gibi topluluk inşası için de çok önemli olduğunu. Farklı kişilerin farklı mizaçları olduğuna ve farklı aktivizm yöntemleriyle harekete geçtiklerine işaret ediyorum: bazı insanlar sakin, anlayışlı bir sese daha kolay kulak verirken, bazıları tutkulu bir adalet çığlığına daha kolay kulak veriyorlar, başkaları da kralın çıplak olduğunu söyleyen alaycı, mizahi bir taşlamayı daha rahat duyuyorlar. Ve ayrıca aktivistlerin de farklı mizaçları olduğuna; dolayısıyla kibar diplomasi, ortalamada ateşli bir cepheleşmeden daha etkili olsaydı da, cepheleşme konusunda yetenekli olup diplomasiyi beceremeyen aktivistler için hiç de faydalı olmadığına işaret ediyorum. (Ve tam tersi.)
Bugün, biraz başka bir şekilde yanıt vermek istiyorum.
Bugün, şu soruyu sormak istiyorum: “Tam olarak hangi hedeflerden bahsediyoruz?”
Ben bütün ateistlerin – hatta tüm ateist aktivistlerin dahi – aynı hedeflerle hareket ettiğini düşünmüyorum. Ve belki de bazı anlaşmazlıklarımızın ve tartışmalarımızın kaynağı bu olabilir.
Birçok ateist için ateist aktivizmin başlıca hedefi anti-ateist yobazlığı ve ayrımcılığı azaltmak ve dinle devlet arasında daha bütünlüklü bir ayrım için çabalamak. Ana amaçları; ateistlerin, toplumun mutlu, ahlaklı, üretken bireyleri olarak algılanmalarını, tüm ve eşit hak ve sorumluluklara sahip olmalarını sağlamak. Ateistlerin toplumda tam olarak kabul edilmelerini ve ateizmimizin meşru olarak tanınmasını istiyorlar. Ateist karşıtı mitlere ve yanlış fikirlere karşı durmak istiyorlar. Ve kızgın, cepheleşmeci, ateşli ateistleri bu mitleri besleyen, dindar inançlıları daha da yabancılaştıran ve dolayısıyla herkesin işini zorlaştıranlar olarak görüyorlar.
Ama bütün ateistler bunu ana amaç olarak görmüyorlar.
Birçok ateist için, bizim ana amacımız dünyayı dinden uzaklaşmaya ikna etmek.
Yani, evet, elbette, ateist aktivistlerin çoğu, anti-ateist yobazlığın yok olduğunu görmeye bayılırdı ve bunun için çabalıyorlar. Ama birçoğumuz – ki ben de onlardan biriyim – bunu amaçlarımızdan sadece biri olarak görüyoruz. Birçoğumuzun istediği, inananlarla ateistlerin birarada yaşadığı ve birbirlerinin pratiklerini (ya da pratiklerin yokluğunu) saygıyla karşıladığı bir dünyadan ibaret değil. Birçoğumuz, dinin olmadığı bir dünya istiyoruz. Tabii bunun yasayla, şiddetle ya da herhangi bir baskıyla gerçekleşmesini istemiyoruz. Ama dinin sadece yanıldığını düşünmüyoruz. Biz dinin zararlı olduğunu düşünüyoruz. Bazılarımız, dehşete düşürecek derecede zararlı olduğunu düşünüyor. Bazılarımız, doğası gereği zararlı olduğunu,dini din yapan özelliklerin bizzat kendilerinin onu korkunç zararlı hale getirebilen şeyler olduğunu düşünüyor. Dahası, dinin sadece ateistlere değil milyarlarca inanana da zarar verdiğini görüyoruz. Böylece, dinin artık var olmadığı bir dünya için çabalıyoruz.
Ve bazılarımız – ki ben de onlardan biriyim – esasında insanları dinden ayrılmaya ikna etmenin, inananları ateistlere tahammül etmeye ve ateistleri kabul etmeye ikna etmekten çok daha erişilebilir bir hedef olduğunu düşünüyoruz. Biz, dinin, doğası gereği, inananların farklı inançtaki bireyleri kabul etmelerini zorlaştırdığını – ve inancı olmayanları kabul etmelerini neredeyse imkansız hale getirdiğini – düşünüyoruz. (Daniel Dennett bunu “Breaking the Spell” kitabında çok güçlü bir şekilde işliyor: dinin hiçbir sağlam kanıta dayanmıyor oluşu, paradoksal bir biçimde, insanların ona daha sıkıca tutunmalarına ve onu daha hırsla savunmalarına yol açıyor.) Biz, inançlılar arasında evrensel birlikçi görüşlerin ve hoşgörünün istisnai olduğu kanaatindeyiz. Ve biz, eğer ateizmin daha geniş kabul gördüğü bir dünya istiyorsak, bunu ateizmin çok daha yaygın olduğu bir dünya yaratarak elde etmenin çok daha kuvvetle muhtemel olduğunu düşünüyoruz.
Şimdi: Anti-ateist yobazlığın ve din-devlet ayrımının başlıca hedeflerimiz olduğunu kabul etsem bile, yine de cepheleşmeciliğin stratejimizin değerli bir parçası olduğunu savunurdum. Başka hiçbir sebep için değilse görünürlük için ve Overton penceresi için. Gerçi, bunlar bizim yegane (ya da başlıca) hedeflerimiz olsaydı, diplomasiye daha fazla öncelik vermemizi ve cepheleşmeyi biraz arka plana almamızı savunacağımı söylemeliyim. Eğer ana hedefimiz dünyayı ateistlerin iyi insanlar olduğuna ikna etmekse, en efektif taktik insanların asabını bozmak olmayabilir.
Ama dünyayı ateistlerin iyi insanlar olduğuna ikna etmek ana hedefimiz değil. Yani, bu hepimiz için geçerli değil. Birçoğumuz için, yasal haklar kazanmak ve bunların uygulamaya konmasını temin etmek (mesela lise toplulukları oluşturma hakkı, çocuklarımızı koruma hakkı, ilköğretim okullarında çocuklarımıza dini düşünceler öğretilmemesi hakkı, ya da ABD ordusunda askerken dinin zorla benimsetilmemesi hakkı gibi) bizim en büyük önceliğimiz – insanlar bu arada bizim iyi insan olduğumuzu düşünseler de düşünmeseler de. Ayrıca birçoğumuz için, insanları dinden ayrılmaya ve ateizme ikna etmek en büyük önceliğimiz. Biz, diğer hedeflerimize ulaşmak için en iyi stratejinin bu olduğunu düşünüyoruz. Ve bunun başlı başına zahmetimize fazlasıyla değer bir hedef olduğunu düşünüyoruz.
Şimdi: Eğer hedeflerimize ulaşmak için en iyi taktiğin ne olduğu hakkında ya da insanları dinden ayrılmaya ikna etmenin zahmete değer bir hedef olup olmadığı konusunda aynı fikirde değilseniz o zaman haydi bunu konuşalım.
Ama eğer cepheleşmeciliğin – inananlarla din hakkında tartışmanın, dinle dalga geçmenin ya da dine hakaret etmenin – davamıza zarar verdiğini savunuyorsanız, tartışmaya devam etmeden önce şu soruya kafa yormaya değer: Tam olarak hangi davadan bahsediyoruz?
Çünkü aynı şeyden bahsetmiyor olabiliriz.
1 Bu makale, Freethought Blogs'da Greta Christina'nın sayfasında 21 Aralık 2011 tarihinde yayınlanan “What are the Goals of the Atheist Movement?” başlıklı makaleden çevrilmiştir.
* Metnin orijinalinde geçen “confrontationalist” sözcüğünü “cepheleştirmeci” olarak çevirmeyi uygun bulduk. Çevirimizin anlamı tam olarak karşılamadığını bilmekle beraber, bu sözcük için genel kabul görmüş başka bir çeviriden – şimdilik – haberdar değiliz. Ateizm tartışmaları bağlamında “confrontationalist” sözcüğü; dindarlarla yüzleşmekten, polemiğe girmekten ve zıt düşmekten kaçınmayan aktivistler için kullanılıyor. - OfB
"Dinin doğası gereği zararlı" oluşu ancak "İnsanlar rasyoneldir/tutarlıdır." gibi bir önkabulün üzerine kabul edilebilir diye düşünüyorum.
ReplyDeleteMüslüman eşcinseller, anti-kapitalist müslümanlar vb. örneklere kişisel olarak yalnızca Türkiye'de rastlamışsam da bunun Müslümanlık-Türkiye özelinde değil küresel olarak görülen bir durum olduğunu düşünüyorum.
Tutarlı bir inancın, bu tür düşüncelere olanak sağlayacağını düşünmüyorum. Eski bir müslüman olarak, bu cümleyi kurabilmem beni ateist yapmıştı. Tutarlığın yaşamımdaki merkezi yerini anlatmaya bu yeterli olur sanırım. :)
Bunun yanında bir ateist için tutarlık da ancak devlet propagandalarından sıyrıldıktan sonra, milliyetçiliğin veya politik dogmatikliğin - ki "sosyalist" hareketi buna örnek vermekten çekinmeyeceğim - sularında gezinmeyi bırakınca olanaklı.
Ateist hareketi/propagandayı, kişisel gündemime üst sıralardan sokmamamın temel nedeni de ateizmin bir düşünce sistemi olarak bu tutarlığı dayatan bir yapısının olmayışı. Ateist düşüncenin "eleştirel" gibi sıfatları haklı olarak taşıdığını düşünsem de Türkiye örneğinde kafası devlet kafasıyla birebir örtüşen veya doğrudan apolitik olan ciddi bir ateist topluluk var.
Greta Christina örneğine gelince, ABD ordusunda savaşmaktan gurur duyan, vatanseverliği allayıp pullayan bir grupla kendisini aynı safta tanıtmaktan utanmayan bir ateizm görüyoruz.
Bu ateizm, istediğimiz ateizm mi? Greta Christina'nın kafasıyla uğraşmak, tutarlı ateistlerin daha öncelikli hedeflerinden olmalı gibi geliyor bana ki dünyada görmek istediğimiz değişimleri daha çabuk görebilelim.
Bir de, "cepheleştirmeci" yerine "cepheleştirici" daha iyi duruyor gibi. İlkindeki "-me-"nin işlevi yok, bir şeyi kaçırmıyorsam.
"Bu ateizm, istediğimiz ateizm mi? Greta Christina'nın kafasıyla uğraşmak, tutarlı ateistlerin daha öncelikli hedeflerinden olmalı gibi geliyor bana ki dünyada görmek istediğimiz değişimleri daha çabuk görebilelim."
ReplyDeleteBurayı biraz açmamın daha iyi olacağını düşündüm bi daha okuyunca. İnsanları iknaya çalışarak yaşamını geçirmeye hazır bir topluluktan söz ediyoruz, Greta Christina bu anlamda saygı duyulacak biri olabilir, tam da bu nedenle bu tür "tutarsız ateizmin" tam karşısında olmanın çok daha yararlı olacağını düşünüyorum.
Eleştirimin odağı cepheleştiricilik üzerinde değil de "cephe"nin ne olduğu üzerinde yani. :) Cepheye kapitalizmi de dahil etmeye kalkınca neler olduğunu benden daha fazla deneyimleyen çok insan vardır sanırım.