Friday, September 16, 2011

Bolivya, doğaya insanlarla eşit haklar tanıyacak tarihi “Toprak Ana Yasası”nı çıkartmaya hazırlanıyor.


* Bu haber, PV Pulse'ta 18 Nisan 2011 tarihinde Keph Senett imzasıyla yayımlanan “Bolivia Set to Pass Historic 'Law of Mother Earth' Which Will Grant Nature Equal Rights to Humans” haberinden; konunun Türkçe yayınlarda hak ettiği ilgiyi görememiş olduğu düşüncesiyle çevrilmiştir.


Bolivya, politikacıların ve taban örgütlenmelerinin işbirliğiyle, doğayla insana eşit haklar ve korumalar tanıyacak tarihi bir “Toprak Ana Yasası” çıkartmaya koyuluyor. La Ley de Derechos de la Madre Tierra adındaki mevzuat, doğa korumacı yaklaşımlarda ve eylemlerde radikal bir değişimi, sanayi üzerinde yeni kontrol tedbirlerini ve çevresel yıkımın azaltılmasını amaçlıyor.

Yasa, doğal kaynakları bereket olarak yeniden tanımlarken, doğaya insanla aynı hakları tevcih ediyor; ki bunların içinde yaşama ve varolma hakkı, yaşamsal döngülerini ve süreçlerini insan tahrifatından özgürce sürdürme hakkı, saf su ve temiz hava hakkı, denge hakkı, kirletilmeme hakkı ve hücresel yapıların modifiye edilmemesi ve genetik olarak değiştirilmemesi hakkı var. Belki de en tartışmalı nokta, doğaya “ekosistemlerin dengesini ve bölge halkını etkileyen mega altyapı ve kalkınma projeleriyle bozulmama” hakkı tanınması.

2005'in sonlarına doğru, Bolivya ilk yerli başkanı olan Evo Morales'i seçti. Morales lafını esirgemeyen, hem ülkesi içinde hem de Birleşmiş Milletler'de esaslı değişiklikler için mücadele veren bir çevre koruma şampiyonu. Güney Amerika'nın en fakir ülkelerinden biri olan Bolivya, uzun süreler, yıkıcı endüstriyel faaliyetlerin ve iklim değişiminin sonuçlarına katlanmak zorunda kaldı; ancak Morales'in ve onun hükümet üyelerinin özverili çabalarına rağmen, kaygıları BM'de büyük ölçüde görmezden gelindi.

Daha geçen yıl, 2010'da, Bolivya Dışişleri Bakanı David Choquehuanca, “Kopenhag Uzlaşması'nda kalkınmış ülkelerin yaptığı sera gazı azaltım taahhütlerinin yetersizliği hakkındaki” üzüntülerini dile getirmişti. Beyanatında, bazı uzmanların “sanayileşme öncesi seviyelerin dört dereceye kadar üstünde” sıcaklık artışı öngördükleri iddiasına işaret etmişti. “Durum ciddi”, demişti Choquehuanca. “Sanayileşme öncesi seviyelerin bir dereceden ötesindeki bir sıcaklık artışı, Ant dağlarındaki tüm buzullarımızın yok olması ve muhtelif ada ve kıyı bölgelerimizin sular altında kalmasına sebep olacaktır.”

2009'da, meclisin 22 Nisan'ı “Uluslararası Toprak Ana Günü” ilan etmesinin hemen ardından, Morales bir basın açıklaması yaparak, “İnsan soyunu güvence altına almak istiyorsak, gezegeni güvence altına almamız gerekiyor. Birleşmiş Milletler'in bir sonraki başlıca görevi budur.” dedi. Bolivya anayasasında aynı sene yapılan bir değişiklik, tüm hukuk sisteminde bir dönüşüme yol açtı – bu yeni yasayı da ortaya çıkaran bir dönüşüme.
Toprak Ana Yasası, yerli inanışındaki, insanın diğer tüm varlıklarla eşit olması gibi birçok öğretide temelini buluyor. “Atalarımız bize bitkiler ve hayvanlarla beraber bir büyük aileye mensup olduğumuzu öğrettiler. Gezegendeki her şeyin büyük bir ailenin parçası olduğuna inanıyoruz.” dedi Choquehuanca. “Biz yerli halklar olarak, kendi değerlerimizle; enerji, iklim, gıda ve finans krizlerine çare bulunmasına katkı koyabiliriz.” Mevzuat, hükümete ülkedeki sanayiyi izlemek ve denetlemek için yeni hukuki yetkiler tanıyacak.

Yasanın hazırlanmasında rol alan 3,5 milyon üyeli Confederación Sindical Única de Trabajadores Campesinos de Bolivia'nın önderi Undarico Pinto, “Mevcut yasalar yeterince güçlü değil” dedi. “Yeni yasa, sanayiyi şeffaflaştıracak. Halkın sanayiyi ulusal, bölgesel ve yerel düzeylerde denetlemesine imkan sağlayacak.”
Boilvya, bir Toprak Ana Bakanlığı kuracak; ama bunun ötesinde, mevzuatın yürürlüğe konmasıyla ilgili birçok pürüz var. Şu son derece açık ki Bolivya, bu çevresel mecburiyetlerle ülkenin GSYİH'sine katkı koyan – madencilik gibi – sanayiler arasında bir denge kurmak zorunda kalacak.

Bolivya'nın uygulamadaki başarıları ve başarısızlıkları, tüm dünya ülkelerindeki politika için öğretici olacaktır. “Uygulamanın tüm dünyada müthiş bir yankı bulacağını” dile getiren Kanadalı aktivist Maude Barlow. “Bu yankı, topraklarını ve halklarını sömürüden korumaya çalışan diğer güney ülkelerinde başlayacaktır; ama ben mesela Alberta'da katranlı kuma karşı mücadele eden toplulukların da sürece sıkıca sarılacağını düşünüyorum.” dedi.
Anayasasında benzer hedefleri yücelten Ekvador da Bolivya'nın girişimine çoktan destek vermiş ülkeler arasında. Diğer destekçiler arasında Nikaragua, Venezuela, Saint Vincent ve Grenadinler ile Antigua ve Barbuda var.

Morales'in partisi Sosyalizme Doğru Hareket'in iki mecliste de çoğunluğu elinde tutması sebebiyle, yasaya ulusal düzeyde bir muhalefet beklenmiyor. 20 Nisan'da, yani bu seneki “Uluslararası Toprak Ana Günü”nden sadece iki gün önce, Morales BM'ye bir taslak anlaşma sunarak uluslararası toplumda müzakereler için başlama vuruşunu yapacak.



Çevirenin notu: Bu yazının orijinalinin yayınlanmasının ardından, 20 Nisan 2011'de, Evo Morales Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde bir açıklama yaparak doğaya insanlarla eşit haklar verilmesini savundu; öneri, birçok ülke temsilcisi ve birçok kanaat önderi tarafından coşkuyla karşılandı. Haziran 2011'de Almanya'nın Bonn kentinde yapılan Birleşmiş Milletler İklim Değişimi Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) toplantısında, Bolivya büyükelçisi Pablo Solon'un ısrarlı çabalarına rağmen üye ülkeler Bolivya'nın iklim değişimine karşı önerdiği güzergahı kabul etmeye yanaşmadılar. Solon, toplantı sonunda yaptığı basın açıklamasında, “Burada geçirdiğimiz iki hafta boyunca, bilim dünyasından ziyade iş dünyasının kaale alındığını gözlemledik. Salımlarda kesinti yapılmasıyla ilgili hiçbir hamle yapılmazken, sürekli yeni pazar mekanizmalarının yaygınlaştırılmasıyla ilgili öneriler dinledik.” dedi.



Tuesday, September 13, 2011

Ateist pabucu yarım, çık dışarıya yarışalım!



Hem hikayenizi anlatmak hem de kitap kazanmak istemez misiniz? Biz  hem hikayenizi merak ediyoruz hem de size kitap hediye etmek istiyoruz!

Out for Beyond ekibi olarak küçük bir ateist yarışma düzenlemeye karar verdik. Konumuz: Nasıl ateist oldunuz ya da ateist olduğunuzu nasıl farkettiniz?

Yarışmaya yazısını gönderen ilk 5 ateiste çekilişsiz kurasız Richard Dawkins’in aşağıdaki 3 kitabından arzu ettiği bir tanesi hediye!



Dahası var! Gelen yazılar arasından seçeceğimiz bir (belki de daha fazla!) yazıyı da buradan sizlerle paylaşacağız. Yazının sahibiniyse, yukarıdaki 3 kitapla beraber aşağıdaki 7 kitaplık İngilizce veya Türkçe setten seçeceği biriyle, toplamda 10 kitaplık bir ateist  kitap seti sahibi yapmak istiyoruz. Yazılarınızı bekliyoruz!




Nee, videoları ve paylaşımlarının hastası olduğumuz Garajımdaki Ejder de mi değerlendiren ekipteymiş??

Detaylar

Yazılarınızı göndermek için 2 hafta süreniz var (29 Eylül 2011’e kadar). Gönderilen yazıların değerlendirmesi de iki hafta alacak, sonuçları 13 Ekim 2011’de açıklayacağız.

Yayınlanacak yazı(lar), yazar(lar)ın dileğine göre rumuzlu olarak yayınlanabilir.

İstediğiniz uzunlukta yazmak serbest.

Yazılarınızı outforbeyond.yarisma@gmail.com adresine gönderebilirsinz.



*Görsel Repolitik Hareket’in Ateist Pabucu Yarım kampanyasından alınmıştır.



Hey you! The Atheist! Come out for the contest!



Would you like to tell your story and get some amazing books? We want to hear your stories and give you amazing books in return.

As the Out for Beyond team we decided to organize a small atheist contest. Our subject is: How did you become an atheist or how did you realize you were an atheist?

The first 5 atheists who send essays will receive one of the following books of Richard Dawkins, depending on her/his own choice.


There is more! We will share one (maybe more!) essay(s) that we select among the contestants here in our blog. And the author(s) will receive not only the three books above, but will also get one of the two sets of books below. English or Turkish set of books will be the author's choice. Waiting for your essays, friends !




Oh my Zeus, did you hear that Garajımdaki Ejder is also one of the judges of the contest? Yes, the one whose videos and posts we are mad about !

Details:

You have 2 weeks to send your essay (Deadline: 29 September 2011). The evaluation will take another two weeks and the results will be announced on 13 October 2011.

We may post the selected essays anonymously if you'd prefer that.

Length doesn't matter.

You can send your essays to outforbeyond.yarisma@gmail.com .



* The image is taken from the Atheist Out Campaign of the Repolitical Movement.

Monday, September 12, 2011

Öfkeli ateizm ve ateist topluluk inşası



Bu yazı Greta Christina’nın blogundaki Angry Atheism and Community Building yazısına büyük ölçüde sadık kalarak serbestçe çevrilmiştir.




Ateizm camiasında çoğumuzun konuşup durduğu şu “öfkeli ateistler dostane ateistlere karşı” mevzusu üzerine düşünüp duruyordum. Ve düşündüm de:

Bu ikisi birbirini dışlayan şeyler olmak zorunda değil.

Birkaç hafta önce Ateist Filmleri Festivalindeydim. Ondi Timoner’in çektiği “Join Us” (Katıl bize) isimli belgesel, sömürücü Hristiyan bir tarikatı ve bir ailenin bu tarikattan ayrılmasına yardımcı olan bir destek merkezini konu alıyor.

Filmi izledikçe hırsımdan köpürdüm. Gerçek fiziksel bir hırs. Hızla atan bir kalp, sıkılan yumruklar, dökülen terler..Bu insanların dinleri tarafından maruz bırakıldıkları –hem fiziksel hem duygusal- sömürünün ve tacizin detaylı ve etkileyici hikayesini izledikçe; tarikatı geride bıraktıktan sonra bile kafalarındakileri silerken yaşadıkları acıyı ve zorluğu gördükçe; özellikle de çocuklarda geçmek bilmeyen travma izlerini ve yaşama nasıl küstürüldüklerini izledikçe... Salonu derhal terkedip, dinin neden zehirli bir fikir olduğuna dair düzinelerce öfkeli blog yazısı yazmak istedim. Kahretsin, hemen o an salonu terkedip düzeni sağlayacak bir ordu kurmak istedim.

Diğer bir yandan, bu insanların ihtiyaç duydukları şeyin böylesi bir ordu ya da yıkıcı bir blog yazısı olmadığını farkediyordum. Bu insanların ihtiyaç duydukları şey bir cemiyet. Zihin kontrolüne, körü körüne bağlılığa ve itaat etmediklerinde ciddi fiziksel cezalandırmalara maruz kalmayacakları bir topluluk. Kendilerine eşlik edebilecek, sevinçlerini ve üzüntülerin paylaşabilecek, işler kötü gittiğinde üstesinden gelmelerine yardımcı olacak, gerçekten önemli olduklarını hissettirecek bir camiaydı ihtiyaç duydukları.

Sığınabilecekleri güvenli bir yerdi aradıkları.

Derken belli belirsiz sahip olduğum düşünceler kristalize olmaya başladı. Öfkeli –dinin hem teorisine hem de pratiğine karşı ateşli, hırslı, kudurmuş- bir ateist olup bu öfkeyi bir ateist bowling turnuvası organize etmek için kullanabilirsiniz. Ateist pikniğinizi. Ateist grubunuzu. Ateist akşam yemeği davetinizi. Ateist kan bağışı etkinliğinizi. Ateist kitap klübünüzü.

Bu öfkenizi en iyi ve en uygun, bu şekilde kullanabileceğinizi düşünüyorum.

Çoğumuz şunu söylüyoruz ve söylemeye de devam edeceğiz: İnsanların dine katılma nedenlerinin genellikle teolojiyle ilgisi yok. İnsanların dine katılmalarının nedenleri genellikle bir cemaate sahip olmakla ilgilidir. İnsanlar arkadaş canlısı mı? Hizmetler davetkar mı? Sosyalleşmek için hoş mekanlar ve iyi fırsatlar var mı? Katılmak istediğim aktivitelerde bulunuyorlar mı? İhtiyacım olduğunda yardım öneriyorlar mı? Pasta börek var mı? Çocuk bakımı var mı?

Benzer şekilde, insanların dini terketmesi ve ateizmle kucaklaşması da teolojiyle çok alakalı değil. Kimisi alakalı elbette –dini, nasıl diyelim, doğru olmadığına karar verdiklerinde terkeden pek çok insan da var. Ancak birçok insan için, dini terketme süreçlerinin en önemli parçalarından biri başka ateistlerin varlığını, anlamlı hayatlara sahip iyi insanlardan oluşan başka insanları bulmaları, ateist olarak ortaya çıkacak olurlarsa yalnız olmayacaklarını anlamalarıdır. Birçok insan için böylesi bir ortamın varlığı, dinlerinin saçma olduğu olasılığını düşünmeden önce göz önünde bulundurulması gereken bir nokta teşkil eder.

Bunu kolaylaştırmak –ateizmi insanların bir seçenek olarak değerlendirebileceği kadar  görünür hale getirmek ve insanların açılabilecekleri bir ateist topluluk oluşturmak- dine karşı duyduğunuz öfkenin kullanılabileceği en iyi ve en uygun yollardan biri.

Ateist gruplara sık sık yaptığım, “Neden Siz Ateistler bu kadar öfkelisiniz” başlıklı bir konuşmam var. Yazılarımı okuyanların bildiği üzere, bu retorik soruya verdiğim hırslı ve coşkulu yanıt şöyle: Ateistler öfkeli ve öfkeli olmak için geçerli nedenlerimiz var. Üstelik sadece, ya da genellikle, dinin ateistleri nasıl rencide ettiği konusunda da öfkeli değiliz. Öfkeliyiz çünkü dinin inananlara nasıl zarar verdiğini de görüyoruz.

Bu konuşma sonunda aldığım sorulardan biri de “Bu öfkeyle ne yapmalıyız? Şimdi hepimizi gaza getirdin – bundan sonra ne yapmamızı bekliyorsun?”

Bu soruya genellikle şaka yollu cevaplar veriyorum ama ciddi cevabım şu:

Aklınıza ne geliyorsa yapın.

Din konusunda öfkeliyseniz ve gidip bir vaaz sırasında imama neden allaha inandığını sormak istiyorsanız veya kampüsünüzün duvarlarına çöpadamdan Muhammed çizmek istiyorsanız ya da bir kuran kursu çıkışında evrimle ilgili kitaplar dağıtmak istiyorsanız, yapın.

Din konusunda öfkeliyseniz ve bilbordlara ateistlerin iyi insanlar olduğunu ilan eden afişler asmak istiyorsanız ya da mahallenizdeki ateist grubunuzla eğlenceli bir sosyal organizasyon gerçekleştirilmesine yardımcı olmak veya basitçe ailenize ve arkadaşlarınıza ateist olduğunuzu söylemek istiyorsanız..bunu da yapın.

Hepsine ihtiyacımız var.

Ve tüm bunlar dinin çözülmesine katkıda bulunacaktır.

Çıkıp coşkuyla din ve kötülükleri karşıtı konuşmak dinin çözünmesine katkıda bulunacaktır. Dinin hatalı olduğu konusunda insanları ikna etmek katkıda bulunacaktır. Dinin, toplumumuzda ve sosyal sistemimizde sahip olduğu haksız ayrıcalıklı konuma karşı kavga vermek katkıda bulunacaktır.

Ateizmi daha görünür hale getirmek, olumlu bir kamusal imaj oluşturmak ve eğlenceli ve yardımcı bir ateist topluluk yaratmak...bunlar da dinin çözülmesine büyük katkıda bulunacaktır. Bunlar, dinin kendini ebedileştirmek için dayandığı toplumsal rızayı reddetmektir. Bunlar insanların, ateizmin bir seçenek –sadece bir seçenek değil, çok da geçerli, tatmin edici, anlam ve huzurla dolu bir seçenek- olduğunu bilmesini sağlayacaktır. Bunlar insanlara, dinlerini terkettiklerinde, eğer terkederlerse sığınabilecekleri güvenli bir yer sağlayacaktır.

Şimdi, eğer din konusunda öfkeliyseniz ne mi yapmalısınız?

Ne biliyorsanız, nasıl biliyorsanız onu.

Ne tür bir aktivizmi eğlenceli ve ilham verici buluyorsanız onu yapmalısınız. Havaalanına giderken bir ateist t-shirt giyin. Askılı bluzunuzla cuma namazı çıkışına gidin. Ateist arkadaşlarınızla bir kareoke gecesi düzenleyin. Ateizm karşıtı yazılar yazıp duran köşe yazarına mektup döşenin. Kurban bayramında sokağın ortasında brokoli ya da karpuz kurban edin. Okulunuzdaki ateist grup toplantılarına katılın. Yoksa kurun! Ateist bir sanatçının gösterisine veya sergisine gidin. Facebook sayfanızda ateizmle ilgili eğlenceli ilham verici bağlantılar paylaşın. Şeker bayramında kapınıza gelen çocuklara ateizmle ilgili broşür dağıtın (şekerle birlikte tabii :P). Milli eğitim toplantılarına gidip evrimin müfredatta yer alması gerektiğini söyleyin. Bir ateizm konferansına gidin. Bir ateizm konferansı düzenleyin. Bir ateist film festivali organize edin. Evinizde dostlarınızla ateist film gecesi yapın. Hapishanelere ateist kitaplar bağışlayın. Ateist blogları, vakıfları ve oluşumları destekleyin. Yeni bir blog başlatın. Ateist yarışmaya katılın! Arabanıza ateist etiket yapıştırın. İnternette din ile ilgili kavgalara girin. Tanıdığınız birine ateist olduğunuzu söyleyin.

Ne yaptığınızla çok ilgilenmiyorum açıkçası.

Yeter ki bir şey yapın.

Sunday, September 11, 2011

Hayır, yeni veriler “küresel ısınma alarmcılığında büyük bir gedik” falan açmıyor.

* Yazı, Phil Plait'in Discover Magazine'deki Bad Astronomy blogundaki “No, new data does not “blow a gaping hole in global warming alarmism”” başlıklı yazısından çevrilmiştir.



Dün; Forbes dergisinde serbest kürsüde çıkan ve yeni NASA verilerinin “küresel ısınma alarmcılığında büyük [bir] gedik açacağını” iddia eden bir makale ile ilgili olarak birkaç eposta, Twitter mesajı ve blog yorumu aldım.

Bir tek küçücük sorun dışında; işin aslı pek de öyle değil. Makale safi hava civa, ve iklim bilimciler makalenin dayandığı araştırmanın özü itibariyle kusurlu ve basbayağı yanlış olduğunu söylüyorlar.

Sadece birkaç kelime okumak bile, makalenin müthiş taraflı olduğunu anlamaya yetiyor. “Alarmcı” sözcüğü ve çeşitlemeleri en azından 14 kez geçiyor, eğer resim yazısını ve başlığı da sayarsanız 16. “Alarmcı” sözcüğünün, iklim bilimciler arasında Dünya'nın ısınmakta olduğu ve bunun insan kaynaklı olduğu konularındaki oydaşmayı çarpıttığı gayet açık.*

Yine de, makale hakikaten ne diyor?
Remote Sensing isimli hakemli bilim dergisindeki yeni bir çalışma; NASA uydularının 2000-2011 arasındaki verilerine göre, Dünya atmosferinin, alarmcı bilgisayar modellerinin öngördüğünden çok daha fazla ısının uzaya salınmasına izin verdiğini gösteriyor. Çalışma, gelecekte, Birleşmiş Milletler'in bilgisayar modellerinin öngördüğünden çok daha az küresel ısınma gerçekleşeceğini belirtiyor ve atmosferik karbondioksitteki artışların ısı tutuşuna etkisinin çok daha az olacağına dair önceki çalışmaları destekliyor.
Oldukça açık görünüyor: eğer doğruysa, bu bilim insanlarının öngördüğü kadar da çok ısınmadığımız anlamına gelir.

Elbette, o sinir bozucu “eğer doğruysa” şerhi var. Forbes makalesi, Remote Sensing dergisinde çıkan bir araştırmaya dayanıyor (PDF). Bu çalışmanın ilk yazarı Roy Spencer – insan kaynaklı iklim değişimini inkar eden müthiş az sayıdaki iklim bilimcilerden biri, kendisiyle ilgili daha çok bilgi az sonra – ve çalışmasının baştan aşağı yanlış olduğu ana akım iklim bilimciler tarafından gösterilmiş durumda.

LiveScience'tan Stephanie Pappas, Spencer'ın araştırması hakkında çeşitli iklim bilimcilerle irtibata geçti ve varılan sonuç oldukça ağır. Spencer'ın modelinin “gerçek dışı”, “kusurlu” ve “biçimsiz” olduğunu söylüyorlar. ThinkProgress'in de işaret ettiği gibi, bir coğrafya kimyacısı, Spencer'ın modellerinin telafi edilemez şekilde kusurlu olduğunu, “hiçbir fiziksel anlama gelmediğini” ve Spencer'ın dilediği sonuca varmak üzere kusurlu analiz kullanmak konusunda sabıkalı olduğunu gösterdi.

[GÜNCELLEME: RealClimate'ta şu anda Spencer'ın araştırmasını bilimsel ve metodolojik olarak da paramparça eden bir yazı var.]

Ve araştırmanın kendisiyle ilgili olarak:
Yayınlandığına inanamıyorum”, diyor Ulusal Atmosferik Araştırma Merkezi'nin (National Center for Atmospheric Research) kıdemli bilim insanı Kevin Trenberth.
Bu kulağa hiç de küresel ısınma teorilerinde büyük bir gedik açıyormuş gibi gelmiyor. Ve bu da Forbes makalesinde kullanılan nefes kesici retoriğin, konunun bilimiyle uğraşmaktan ziyade ihtilafı coşturmakla alakalı olduğu izlenimi uyandırıyor.

İnterneti biraz kurcaladım ve Forbes makalesini birebir tekrar eden bir sürü aşırı-sağ blogun bu fırsata balıklama atladığını fark ettim. Acaba kaç tanesi gerçekten araştırmayı okudu ve dışarıdan görüş bulmayı denedi?

Bizim durumumuzda, bu dışarıdan görüşler çok önemli. Neden mi? Dr. Spencer'ın evveliyatı sebebiyle: kendisiyle ilgili şu tartışmayı ilginç bulabilirsiniz. Kendisi, muhafazakar ötesi Heartland Enstitüsü'nün yazarlarından (Forbes makalesinin yazarı James Taylor da öyle), ki bu kuruluş bir şirketten azımsanmayacak kadar fon alıyor: (Şirketi tahmin edebildiniz mi?) ExxonMobil. Kendisi ayrıca ExxonMobil tarafından fonlanan iki ayrı düşünce kuruluşuyla da ilişkide. Cidden, Dr. Spencer'ın arkaplanı hakkında bayağı bir bilgi edinmek için o bağlantıyı okuyun.

Ayrıca Spencer'ın Akıllı Tasarım'ın da büyük bir destekçisi olduğunu öğrenmek şaşırtıcı. Başta bundan bahsetmek konusunda biraz ketumluk ediyordum, çünkü ad hominem1 gibi görünüyordu. Ama bence konumuzla alakalı: Akıllı Tasarım'ın yanlışlığı defaatle gösterildi ve Akıllı Tasarım gerçekten yeniden ısıtılıp önümüze konmuş yaratılışçılıktan başka bir şey değil. Yahu, muhafazakar bir yargıç bile o meşhur Dover duruşmasında bunu böyle karara bağladı. Büyük ihtimalle yanlış bilim karşıtı bir iddia için tüm biyolojik bilimleri çöpe atan biri kesinlikle kafanızda alarm çanları çaldırmalı, ve böyle kişilerin iddiaları daha da şüpheci bir gözle incelenmeli.

Çok tatsız, biliyorum. Ad hominem hayranı falan değilim, ama iklim değişimi, evrim ve Big Bang gibi bilim alanlarına aşırı sağın yakın zamandaki saldırıları – ve tıbba aşırı solun saldırıları2 – makale okurken yazar hakkında bilgi sahibi olmayı mecbur kılıyor. Eğer gerekli özeni göstermeden dediklerini kabul ediverirseniz, sizi gerçekliğin adamakıllı uzağına gönderecek bir yola girebilirsiniz.





*  Tabii unutmayın ki ben de konuyu tartışırken sıklıkla “inkarcı” sözcüğünü kullanıyorum, ama bu durumda parçalar oturuyor. Eğer ezici çoğunlukta kanıtı inkar ediyorsanız, bir inkarcısınızdır. Bilimin kendilerine söylediklerini halkla paylaşmaya çalışan bilim insanları alarmcı değildirler. Bilim insanıdırlar. Başka iklim bilimcilerin de söylediklerinden göreceğiniz üzere, Forbes makalesinin dayanağı anlaşılan iyi bilim değil.
 
1  Adam karalama safsatası: Öneri yerine, öneriyi yapan kişi tartışma konusu edilerek iddialara karşı çıkmak suretiyle yapılan mantıksal bir safsata. (Çevirenin notu)
2  Out For Beyond, yazıyı sansürlememek adına, yazarın bu yorumuyla ilgili eleştirisini saklı tutar. (Çevirenin notu)



Tuesday, September 6, 2011

Religious symbols are political symbols.


There is an incomprehensible discussion on how to respond to the laws and regulations banning or restricting the wearing of religious symbols in certain public spheres. As is the case for most of the discussions on religion; once the question is put incorrectly, it is almost impossible to reach to a true conclusion by rational reasoning.

I will not waste my time by arguing against those who think that religious beliefs should be respected and that they deserve an infinite tolerance. However, even some of the most radical atheists such as Richard Dawkins falls into the mistake of equivalencing religious beliefs with personal opinions. I fully understand Dawkins' strategy when he aims at eliminating the undeserved privilege of religions, but this he does in a somewhat slippery zone. My aim in this essay is not to criticize Dawkins' arguments; Dawkins' arguments can only trigger productive discussions in the atheist community but no essential disagreements. I will instead try to improve the atheist argument against religions and their immunity.

  1. What is a religion, really?

As mentioned in the introduction, one should first put a question correctly in order to find a proper answer to it. I insist that we should start by elaborating on what religion is.1 What is Koran; a collection of ontological and epistemological arguments that pop up in several million people's minds, or an embryonic constitution of a first age empire? What is Christianity; a system defining ethics and morality for humanity, or the ideology of the Roman empire formed around the 4th century? Nonreligious people who analyze concepts with a historical method – such as the author of this essay – prefer the latter explanations. (A tremendous amount of powerful arguments against religions are still at hand even when one chooses a the former ones, though.2)

Several people think that their nation is a priori superior to other nations. This is not only an unacceptable opinion but also a very dangerous ideology that occurred around three centuries ago. We know how nations were constructed during the development of industrial bourgeoisie in Europe. We know how the idea spread around the world, and most crucially, we know it is not a simple personal view, it is a political stance (with a very heavy historical load, indeed) which in certain cases may encourage people to assassinate or at least discriminate against other people - or at the worst case to make soaps out of them.

Nationalism is a historical phenomenon, so are religion, patriarchy, homophobia and many other social problems.3 And there is a method called historical materialism that we use when studying social phenomena. Seeing religion as a “personal belief” instead of an “ideological choice” is anti-Marxist. For some centuries, religion has had a strong ideological hegemony; henceforth “the ideas of the ruling class are in every epoch the ruling ideas, i.e. the class which is the ruling material force of society, is at the same time its ruling intellectual force.”4 Unaware of this historical burden, thinkers may have fallen up to now into the fallacy of seeing religious beliefs as something outside of the political sphere. This attitude should be abandoned in order to be able to comprehend what the religious leaders and conservative politicians are aiming at.

  1. Religions are ideologies.

To believe in allah is to support some version of the ideology of an Arabic empire founded in 7th century. Nothing more, nothing less. To have faith on the ten commandments is to defend the social envisagement of an Egyptian tribe that existed some 2500 years ago. Nothing more, nothing less.

Prayer calls are political slogans repeated five times a day. Sunday worships at the church are political meetings. The pope's public speeches are political demonstrations. The Old Testament is no better than Mein Kampf.

There can't be enough repetitions of this: Religions are ideologies. Religious beliefs are ideological choices – whether due to conscious decisions or strong propaganda. Accessories, tattoos, posters, knickknacks and dresses are expressions of the wearing persons political stance. They are political symbols. The question is about what kind of an ideology they are representing.

Certain ideologies are considered to be against democracy: Racism has no right of expression, it is defined as hate speech and is considered a crime. Fascism has no right to associate because it aims at the destruction of all other associations. One cannot publicly defend slavery; even if she/he is not a member of an organization that defends slavery, it is still a crime against human dignity to promote such an ideology.

Most religions have a history comparable to the above mentioned ones; child abuse, massacres, homophobia and circumcision of women just to name a few.

Religious people should not defend their wearings by asserting that it is a religious symbol. This is awkward. They should instead prove that their religious institutions are not against the wellbeing of humanity. This is of paramount importance; as in the example of slavery in the above paragraph, it is not enough that they claim that their own personal interpretation of a certain religious belief is not dangerous, they must indeed demonstrate that the religious institutions that their wearings symbolize are humanistic at the least.

I believe it will turn out to be a very difficult task for the Jews, Christians and Muslims. Perhaps this is why they insist on a dogmatic immunity condition for their views; who knows...


1 I restrict my attention to the three Abrahamic religions, but, as the reader would see, all my arguments apply for many other religions - at least one thousand other religions I am aware of.
2 My favorites for this are the two amazing books The Impossibility of God and The Improbability of God. The editors of both are Michael Martin and Ricki Monnier.
3 It is hard to exaggerate the analogy between nationalism and religions; and perhaps this analogy is the best way to explore the functioning of religious institutions in the society.
4 Karl Marx, German Ideology, 1845.