Monday, March 25, 2013

Onlar ve Biz - 1 (Subcommandante Marcos)



Bu serbest çeviride, Subcommandante Marcos'un yazdığı Ocak 2013'te yayınlanan Ellos y Nosotros başlıklı bildirinin Kristin Bricker tarafından yapılmış 22 Ocak'ta yayınlanan İngilizce çevirisi Them and Us temel alınmıştır.


I. – Yukarıdakilerin (olmayan) mantığı


Yukarıdakiler diyor ki;

"Biz; kuralları koyanlarız. Biz; sayıca daha az da olsak, daha güçlüyüz. Ne söylediğin, ne duyduğun, ne düşündüğün, ya da ne yaptığın umurumuzda değil; yeter ki sen dilsiz, sağır, hareketsiz dur.

Hükümette (politika sahnesinde bulmak artık zor olsa da) az-biraz akıllı olanları öne sürebiliriz; ancak seçtiklerimiz, ne hakkında konuştuğunu biliyor gibi bile davranamayanlardır. [1]

Neden mi? Çünkü yapabiliyoruz.

Polis ve ordu aygıtlarını gerçek suçlulara eziyet edip onları kodese tıkmak için kullanabilirdik; ancak bizim çok önemli bir kısmımız bu suçlulardan oluşuyor. Onun yerine, sana zulmetmeyi, seni dövmeyi, sana işkence etmeyi, seni gözaltına alıp hapsetmeyi, seni öldürmeyi seçiyoruz.

Neden mi? Çünkü yapabiliyoruz.

Suçlu mu, suçsuz mu? Kimin umurunda, şayet sen şu ya da bu kişiysen? Kanun; bizim küçük kara kitabımızdaki başka bir fahişe sadece, ve bize inan ki en pahalısı değil.

Ve sen öne sürdüğümüz kuralları harfiyen yerine getiriyor dahi olsan, hiçbir şey yapmasan bile, suçsuz bile olsan, seni ezeceğiz.

Ve bunu neden yaptığımızı sormakta diretirsen, vereceğimiz cevap şu olacak: Çünkü yapabiliyoruz.

Güç'e sahip olmak budur. Paraya, zenginlere ve bunun gibi şeylere dair pek çok lakırdı edildi. Ancak, inan ki bizi heyecanlandıran; herhangi bir insanın hayatı, özgürlüğü ve öz varlığı hakkında karar verme yetisine sahip olabileceğimiz hissi. Hayır, güç para değildir; parayla sahip olabileceğin bir şeydir. Güç; sadece, onu cezadan muaf olarak kullanmak değildir, aynı zamanda ve her şeyden önce, onu mantıksızca kullanmaktır. Çünkü Güç'e sahip olmak, Güç'e sahip olmanın dışında hiçbir nedene dayanmaksızın yapmak ve bozmaktır.

Ve önde kimin durduğu, kimin ardına saklandığımız farketmez. Sağ ve sol, yalnızca şoför arabayı parkedebilsin diye kullanılır. Makine kendi kendini çalıştırır. Bize kafa tutanların arsızlığını cezalandırmalarını buyurmamız bile gerekmez. Politik yelpazenin her noktasından büyük, orta ve küçük hükümetler, yanısıra entelektüeller, sanatçılar, gazeteciler, politikacılar, ve dini önderler; bizi memnun etmek üzere ayrıcalık tanımak için kavga ederler.

Bu yüzden siktir git, cehenneme kadar yolun var, geber, cehennemde çürü, yıl ve vazgeç.

Dünyanın geri kalanına göre sen yoksun, bir hiçsin.

Evet, nefret, alaycılık, kin, umutsuzluk, teorik ve gerçekçi 'günahını verme' fikri, 'kötünün iyisi'ne mutabakat, boyun eğme ile sonuçlanan korku tohumları ektik.

Ve yine de, bir değeri olmaksızın kendini örgütlü isyankar hiddete dönüştürenlerden korkuyoruz.

Çünkü biz, zorla benimsettiğimiz kaosu kontrol edip yönetir, pay eder ve besleriz. Bizim 'hukuki yaptırım' kudretimiz, bizim kaosumuzu yürürlüğe koyar.

Ancak; aşağıdan gelen kaos [2]…

Ah, işte o… onların ne dediklerini, kim olduklarını, ne kadara mal olacaklarını idrak edemeyiz.

Ve onlar öyle kaba saba ki, dilenmez, beklemez, rica etmez, yalvarmazlar; bunun yerine özgürlüklerini kullanırlar. Hiç böyle bir iğrençlik gördünüz mü!

Asıl tehlike bu. Karşı cepheden bakan insanlar, şablonu terkedenler, ya da onu kıran veya görmezden gelenler.

Bizim için hakikaten işlevli olan nedir biliyor musun? Her ne pahasına olursa olsun beraberlik hakkındaki şu mit. Bir kişiyi patron, lider, ya da kendilerini her ne olarak adlandırıyorlarsa onlar yardımıyla anlamak. Bir kişiyi kontrol altına almak, yönetmek, içermek; bunu bir çoğu için yapmaktan daha kolay. Evet, ve ucuz. Bu ve bireysel isyankarlık... Öylesine fevkalade işlevsiz ki.

Aksine, gerçek kaosta hakikaten tehlikeli olan şey; ne zaman herkesin bir kolektif, grup, tayfa, aile ya da örgüt olacağı, 'evet' ve 'hayır' demeyi ne zaman öğreneceği, ve ne zaman kendi aralarında anlaşmalara varacaklarıdır. Çünkü 'hayır'; emir veren bizlere yöneltilir. Ve 'evet'... Olamaz… Bu gerçekten bir felaket. Herkesin kendi kaderini belirlediğini ve kim olacaklarına, ne yapacaklarına kendilerinin karar verdiğini hayal edin hele. Bu, bizlerin gözden çıkarılabilir, lüzümsuz olduğumuza, yolu tıkadığımıza, gereksizliğimize, hapiste olup göze görünmememizin daha doğru olduğuna işaret edecektir.

Evet, bu bir kabus. Evet, tabii ki, bu bizim için bir kabus. Dünyanın ne kadar kötü olabileceğini hayal edebiliyor musun? Hintlilerle, siyahlarla, melezlerle, kızıllarla, rastalarla, dövmelerle, hızmalarla, azmışlarla, punk'larla, kırolarla, çetelerle, patencilerle dolu; "bir" bayrak, onu satın alacak bir ulusu olmayan; genci, kadını, fahişesi, çocukları, yaşlıları, parlak elbiselileri, şoförleri, köleleri, işçileri, pejmürde insanları, emekçisi, fakir insanları, ismi meçhul insanları... diğerleri. Bizim için seçkin bir alanı bulunmayan, ‘beautiful people’ [3]… Ya da, senin de anlayabileceğin şekilde söylersek; ‘good people’… Zira, senin Harvard'da okumamış gibi konuştuğunu belirtebiliriz bu arada.

Evet, o gün gece olacaktır bize… Evet, her şey harap olacaktır. Ya ne yapacaktık?

Hmm… bunun üzerine daha önce düşünmemiştik. Ne yapacağımızı öyle düşünür, planlar, ve uygularız ki, bu gerçekleşmez, fakat… Hayır, bu daha önce hiç başımıza gelmemişti.

Pekala, her durumda, şeyy….hmm… Bilmiyorum… Belki de kimi suçlayacağımızı arar, ve sonra da, şeyy, şeyi ararız, bilmiyorum, bir B planı. Tabii ki o zamana dek bunu yapmak boşuna olacaktır. Sanırım ondan sonra o kahrolası kızıl Yahudi'nin ne dediğini hatırlayacağız... Hayır, Marx değil… Einstein, Albert Einstein. Sanırım şunu diyen oydu: ‘Teori; her şeyi bilmeniz ve hiçbir şeyin çalışmaması halidir. Pratik ise, her şeyin çalışması ve kimsenin nedenini bilmemesidir. Bu durumda, biz teori ve pratiği birleştirdik: hiç bir şey çalışmaz… ve kimse nedenini bilmez.'

Hayır, gülümseme yetisine bile sahip değiliz, haklısın. Espri anlayışı hep gasp edilemeyen bir baba mirası olmuştur. Ne yazık, değil mi?

Evet, şüphesiz, bunlar kriz zamanları.

Hey, fotoğraf çekmeyecek misin? Yani, böylece saçımızı düzeltip biraz daha düzgün bir şeyler giyinebiliriz. Yok, ‘Hola’da [4] onu zaten denemiştik… Aa, ama dememiz o ki, ‘El Libro Vaquero’nun [karikatür kitabı] son sayısını almadığın belli.

Ah, dostlarımıza birinin... böylesi ... böylesi... böylesi öteki birinin bizimle röportaja geldiğini söylemek için sabırsızlanıyoruz. Buna bayılacaklar. Ve, güzel, bu da bizi çok kozmopolit gösterecek…

Hayır, tabii ki senden korkmuyoruz. Şu kehanete gelince… Hah, o bir boş inan... çok… çok… yerel… Evet, çok 4. Bölge [5]… Ha ha ha… Ne iyi bir espri, haydi bunu yazalım ki çocukları gördüğümüzde…

Ne?… Kehanet değil mi?

Ooo, bir vaad…"

(…) (Akıllı telefondan gelen tee-tu-ta-ta-tatatata sesi)

Alo, polis? Evet, birinin bizi görmeye geldiğini bildirmek istiyorum. Evet, bir gazeteci ya da onun gibi biri olduğunu sanıyoruz. Şey görünüyor, çok .... çok ... çok öteki, evet. Hayır, hayır, bize bir şey yapmadı. Hayır, hiçbir şey almadı. Sadece, biz arkadaşlarımızla görüşmeye kulübe gidecektik ki, birinin bahçe girişine bir şeyler yazmış olduğunu gördük. Hayır, güvenlikler göremedi kim olduğunu. Tabii ki hayır! Hayalet diye bir şey yoktur. Şeyy, rengarenk boyanmış… Hayır, yakınlarda hiç boya kutusu görmedik… Pekala, rengarenk boyamış derken, öyle renkli ki, çok adi, çok öteki, galerilerdeki şeylere benzemiyor, hani şu… Ne? Hayır, devriye arabası göndermenizi istemiyoruz. Evet, biliyoruz. Ama, resmin ne anlama geldiğini araştırabilir misiniz demek için arıyoruz. Bunun bir kod ya da şu proleterlerin konuştuğu garip dillerden biri olup olmadığını bilmiyoruz. Evet, sadece bir kelime, ama bu bizi neden ürkütüyor bilmiyoruz. Şöyle yazıyor:

MARICHIWEU!’”[6]

(devam edecek…)

Her dünyanın her köşesinden,
Subcommandante Marcos,
Yerküre Gezegeni,
Ocak 2013.


* * *


Bu metne eşlik eden videolar:

a. Pachuco
 




La Maldita Vecindad y los Hijos del 5to Patio’dan “Pachuco”. Aşağıdan bir perspektifle, tam sahne önünde çekilmiş bir video. Çıkarılacak ders: zıplarken çekim yapmayın. Ha bir de; ne oluyor yahu? Öylece durmayın, toparlanın. Yoksa, dünyanın Justin Bieberları hatrına, mücadeleyi terk etmek üzere misiniz? Güzel, o halde size Solin’den selamlar, zira siz çocuklar, toplumun saf Kalimán olduğunu gerçekten iyi anladınız. [7]


b. “Mas por tu dinero”[Paranız için daha fazlası]




Yordi Capó tarafından yazılıp yönetilen ““Mas por tu dinero”. Guadalajara, Meksika, Ağustos 2003.


c. “De ratines y gatos” [Sıçanlar ve Kedilerden]



Sözleri, 1904 ile 1986 yılları arasında yaşamış olan Thomas C. Douglas’a ait bir çizgi film.

* * *

Çevirmen Kristin Bricker'in notları:
  1. En az George W. Bush kadar yetersiz ve konuşma özürlü hale gelen Cumhurbaşkanı Enrique Peña Nieto'dan bahsediyor.
  2. Marcos, “chaos” kelimesini İspanyolcadaki “k” harfini kullanarak yazmış: “kaos.” Aynı Anglofon anarko-punklar ve diğer asi gençlik gibi, Meksika'nın genç isyankarları genellikle belli işlerdeki “c”leri yazı dilinde “k” ile değiştirirler.
  3. Beautiful people” asıl metin İspanyolcayken de İngilizce olarak yazılı. Burjuva Meksikalılar İngilizce kelime ve söz öbeklerini kendi kelimeleri arasına serpiştirmekten hoşlanırlar.
  4. Hola!, Meksika'da bir kadın dergisi. Şimdiki cumhurbaşkanı Enrique Peña Nieto’nun pembe dizi yıldızı Angelica Rivera ile olan peri masalı düğün törenini, özel fotoğraf ve röportajlarla sunmuştu.
  5. 4. Bölge, Meksika, Orta Amerika, Güney Amerika, Karayipler, Yeni Zelanda, Avustralya, Papua Yeni Gine ve Okyanusya'nın çoğu için DVD bölge kodudur. Meksika; Birleşmiş Devletler ve Kanada'nın olan 1. Bölge'yi de kullanır.
  6. Bir Mapuçe deyişi. Şu anlama gelir: “Her bastırdığınız Mapuçe için onumuz daha ayaklanır!”
  7. Pachuco”, Merksika’da “parlak elbiseliler” anlamına gelir.
Burada Marcos; çok fazla Meksika sokak dili kullanıyor ve Meksika karikatür kahramanı olan Kalimán’ı okuyup adını değiştiren ve bir sirk medyumu olarak yaşamaya başlayan zavallı bir adamı anlatmakta olan “Solin” adlı başka bir Maldita Vecindad şarkısına referans veriyor. Maldita Vecindad; Meksikalı klasik bir ska/punk müzik grubudur, 1980’lerdeki kuruluşundan bu yana pek çok Sol eylemi desteklemiştir. Grup, hala popüler ve etkindir, ancak yıllardır bir albüm yayınlamamıştır. (Görünen o ki, bu durum Marcos’u üzmekte.)

Tuesday, March 19, 2013

Hugo Chavez, Yenik Düşmedi


Bu makale, rabble.ca'da 5 Mart 2012 tarihinde Derrick O'Keefe imzasıyla yayınlanan Hugo Chavez, Undefeated makalesinin çevirisidir.
Hugo Rafael Chávez Frías (Temmuz 28, 1954 – Mart 5, 2013)

Hugo Chavez öldü — yenik düşmedi.
Evet, yenik düşmedi. Chavez yandaş medyanın ve statüko şakşakçılarının defalarca kez onu diktatör olarak nitelendirmesine rağmen, defalarca kez ezici çoğunlukla seçimleri kazandı.
Bu iftiralar ne kadar uydurukça ve aptalca tekrar edildiyse de, halk gerçeği biliyor. Venezuela seçimlerini şimdiye kadar kendi örgütünün izlediği en adil ve şeffaf seçimler arasına alarak sertifikalandıran Jimmy Carter’dan daha az değil hem de. Chavez’in başarı ile çıktığı seçimlerin katılım oranları genellikle ABD’de gerçekleştirilen seçimlerden çok daha yüksekti.
Hugo Chavez’in ölümüne alkış tutan ve dalga geçenler aslında Chavez’i defalarca kez ve en yakın zamanda da 2012 Ekim ayında kararlı bir çoğunlukla seçen Venezuela halkıyla ve demokrasi ile dalga geçiyorlar.
Ancak bugün bu durumu, sağcıların Chavez’in hastalığını izlediği ve önümüzdeki günlerde Chavez’in zamansız aramızdan ayrılışıyla hızını artıracak iğrenç bir ölü sevicilik karnavalına dönüştürmemeliyiz. Bu dehşetli kutlama sadece acizlik madalyonunun diğer yüzü: Chavez’in kanserden ölümü nedeniyle bayram yapıyorlar çünkü hayattayken onu yenmeyi başaramadılar ve onun hükümetini demokratik (ya da diğer) yollarla deviremediler.
Ayrıca, bu yas dansının arkasında sadece bir kıtanın sola kaymasında ve kârın ve gücün ABD’den uzaklaşmasında sembolikleşen bir adama duyulan nefret yok; bu aynı zamanda insan hayatına ve bütün bir sistem içine inşa edilmiş demokrasiye karşı duyulan sığ ilgisizliği de ortaya çıkarıyor. Bir arkadaşın da işaret ettiği gibi, ölüm haberinin ilan edildiği dakikalarda, CNN bunun pazarlar üzerindeki ve ABD’nin bölgedeki kurumsal kârına etkisini tartışıyordu.
Bugün ben Venezuela halkının çoğunluğunu kutlamayı seçiyorum - özellikle de yoksul ve marjinal olanlarını. Chavez’i Chavez yapan halktır, diğer türlüsü değil. Ve her şeyden sonra, Chavez’in hayatını devlet başkanı olarak tamamlamasını sağlayan Venezuela’nın mütevazı insanlarıdır.
Chavez çok daha önce de ölümün kıyısına geldi - doğal olmayan nedenlerle. Onu canlı ve demokratik olarak seçilmiş hükümetini iktidarda tutan Halkın Gücü oldu. Elbette Venezuela’nın aşırı sağcı medyası tarafından yardım edilen ve kışkırtılan, Bush yönetimi tarafından anında onay alan 2002 Nisan darbesinden bahsediyorum.
Venezuela’nın geleneksel elitlerinin - “Washington Konsensusu” altında yıllarca hüküm süren, 1989’da Karakas’ta neoliberalizme karşı çıkan Caracazo ayaklanmalarını kanla bastıran Güney Amerika petrol devletlerinin oligarklarının - ve onların ABD hükümetindeki ve dünyanın kurumsal yönetim odalarındaki müttefiklerinin - asla Chavez’in 2002 Nisanı sonrasındaki günlerde hayatını devam ettirmesi gibi bir niyetleri olmadığını hatırlamak gerek.
Eğer insanlar 11 yıl önce Chavez’i geri getirmek için harekete geçmeselerdi, Latin Amerika bugünkünden daha kötü bir yer olacaktı. ‘Pembe dalga’ yayılma şansı bulamadan büyük oranda engellenecekti; Bolivya ve Ekvador’da başlayan dönüşümler kapıdan dışarı çıkamayacaktı. Kim bilir belki de FTAA (Kıtasal Ticaret Anlaşması)[1] yenilmeyecek ve uygulamaya konulacaktı. Bunlara karşın, 2001 yılına geri gittiğimizde, Quebec şehrinde on binlerce insan FTAA’nın ilk ayaklarına karşı yürüdüğünde Başkan Chavez anlaşma görüşmelerinin içinden anlaşmaya karşı çıkan tek hükümet başkanı olarak neredeyse yalnızdı.
Chavez hükümetinin tüm eksikleri ve gerçek çelişkileri bir yana, Venezuela’nın yoksulları ve bütün Latin Amerika bugün hem reel hem de somut anlamda daha iyi durumda, çünkü onu insanlar iktidarda tuttu.
O yüzden bırakın yandaş medya Chavez için alaycı bir dille ‘Çok şükür’ desin. Onları boş verin ve 2002 yılında darbeyi yenen Halkın Gücü’nün ilham verici hikâyesini güçlü bir İrlanda belgeselinde anlatıldığı haliyle seyredin (tekrar seyredin): Devrim Televizyondan Yayınlanmayacak(The Revolution Will Not Be Televised.) Başlık Gil Scott-Heron’a bir şapka çıkarma ve sağ kanat, özel, büyük medyanın olayları manipüle etme ve yönetmede ve başarısız rejim değişikliği teşebbüsünün resmini çizmedeki anahtar rolüne bir gönderme. (Venezuela hakkında başka bir önemli bilgi kaynağı da bu web sitesi: Venezuelanalysis.com)
Dünyanın zengin ve güçlülerinin Chavez’den nefret etmelerinin sebebi onun diktatör olması değildi. Duyarlı olanları, derinlerde bir yerde, böyle bir şey olmadığını biliyorlardı. 
Ondan nefret ettiler çünkü sermaye diktatörlüğüne karşı tehlikenin sembolüydü, sosyal hareketler ve politik güçlerinin farkında olan milyonlarca bilinçli insandan oluşan bir kıtanın sembolik başkanıydı.



[1]FTAA (Free Trade Area of the Americas- Amerika kıtaları Serbest Ticaret Bölgesi). 800 milyon nüfusu kapsayan FTAA ortalama 14 trilyon dolar($) yıllık hâsılat öngörüsüyle dünyanın en büyük serbest ticaret bloğunu oluşturmayı amaçlıyordu. Küba hariç kıtanın tamamını serbest ticarete açacak bu büyük Washington projesi ile Güney Amerika ülkeleri ve ABD arasındaki işbirliğinde yeni bir döneme geçileceği düşünülüyordu. Bill Clinton'ın, 1994'te Miami'de yapılan ilk zirvede "Alaska'dan Tierra del Fuego'ya serbest ticaret" sloganıyla sunduğu FTAA’nın amacı “ticareti serbestleştirmek, yatırımları çoğaltmak, rekabeti arttırmak, serbest ticaretin, sermaye ve işadamı dolaşımının önündeki engelleri kaldırmak” olarak tanımlanmıştı. (http://www.bilgesam.com/tr/index.php?option=com_content&view=article&id=1629:amerika-serbest-ticaret-boelgesi&catid=172:analizler-latinamerika)



Friday, March 15, 2013

Küresel iklim krizi – güncel gelişmeler 5




Out for Beyond olarak, küresel iklim değişimini düzenli olarak hatırlatmayı ve güncel gelişmeleri sizlerle paylaşmayı görevlerimiz arasında sayıyoruz. Bu yazıda, geçmiş yazılarda izlediğimizden biraz farklı bir yöntem izleyeceğiz.

Her anormal meteorolojik olayın küresel ısınmaya bağlandığı ve böylece ironik bir şekilde küresel ısınmanın bir sorun olmaktan çıkıp soyut bir günah keçisine dönüştüğü bir dönem yaşıyoruz. Her sıcak gün küresel ısınmayı hatırlıyor, her soğuk gün küresel ısınmayı “sorguluyoruz”. Bunun önemli sebeplerinden biri, küresel iklim değişimi hakkındaki bilgi kirliliği. Bu yazıyla, küresel iklim değişiminin bazı temel öğelerini açıklamayı amaçlıyoruz.

Öte yandan, metnin başlığında “güncel gelişmeler” yazıyor. Bu bakımdan yazı standart veriler ve olgulardan çok geçtiğimiz yılın Ağustos-Kasım aylarında hakemli dergilerde yayınlanan bilimsel makalelere referans verecek.1 Böylece bundan onlarca yıl önce kapsamlı biçimde ortaya atılan bir bilimsel teoriyi güncelliği içerisinde işleyeceğiz.2


  1. Küresel iklim değişiminin sonuçları

a. Mercan kayalıkları yok oluyor.

İklim değişimi anlatılırken sıklıkla başvurulan bir benzetme var. Madenciler maden ocaklarına girerken yanlarında kanarya götürürler. Kanaryalar havadaki gazlara karşı çok hassastırlar. Çalışma sırasında kanaryaların bayıldıklarını gören madenciler, kendileri fark etmeden zehirli gaz seviyesinin çok yükselmiş olduğu sonucuna varırlar ve madeni terk ederler.

Deniz sıcaklıklarının artmasıyla mercanlar arasında da benzer bir ilişki var. Okyanusların yağmur ormanları olarak anılan mercan kayalıkları, toplam deniz canlılarının dörtte birine evsahipliği yapıyorlar. Mercanların maden ocaklarındaki kanaryalarla benzerlikleri, mercan kayalıkları ekosistemlerinin sıcaklık değişikliklerine karşı çok hassas olmalarından geliyor. Planktonlarla karmaşık bir simbiyotik ilişki içinde yaşayan mercan kayalıkları, beyazlaşma (yani planktonlarını kaybetme) ve yok olma tehlikesiyle karşı karşıya.3 Öyle ki, simbiyotik alglerin çokluğu da ciddi bir sorun oluşturabiliyor.

Mercan kayalıklarının yoğun olarak bulundukları iki yer var: Karayipler ve Güneydoğu Asya ile Avustralya'nın kuzeyi.


Avustralya'nın kuzeyinde yer alan Büyük Set Resifi'nde su yüzeyinde büyük değişimler gözlemlendi, buradaki mercanların yarısının son 27 yılda yok olduğu tespit edildi. Karayip mercan kayalıkları da yıkımın eşiğinde; artan sıcaklıklar mercanlardaki hastalıkları arttırıyor. Yakın zamanda yayınlanan bir araştırma, mercan kayalıklarının büyük çoğunluğunun küresel ısınma sebebiyle risk altında olduklarını gösteriyor.4


b. Türler ortadan kalkıyor.

İklim değişiminin kendisi değil hızı, bu yıkımdaki belirleyici etken. Art arda kırılan rekorlardan sonra, en son verilere göre 2012 gezegen tarihindeki gelmiş geçmiş en sıcak 9.yıl olurken atmosferdeki karbondioksit miktarı da 2011'de rekor seviyeye ulaştı. (Bunların yanında ABD, Norveç'in kuzeyi ve ayrıca ABD'nin kuzeydoğusu 2012'de sıcaklık rekorlarına sahne oldu.)

Küresel ısınmanın tüm canlılar üzerinde farklı etkileri oluyor, bu da doğal döngülerin kırılmasına yol açıyor. Norveç'te büyüme sezonu uzayıp sıcaklıklar artarken, İngiltere'de kelebek populasyonları aşırı kuraklık sebebiyle tehdit altında. Benzer şekilde ABD Massachusetts'de kelebekler kuzeye ilerliyorlar. Sıcaklıklar arttıkça balık boyutları küçülürken, Antarktika'da miğferli penguenlerin çiftleşme oranları düşüyor.

İberya'da alabalık neslinin yüzyıl içinde tükeneceği öngörülüyor. Karayipler'de sardalya miktarındaki azalma iklim değişimiyle ilişkilendiriliyor. Türlerin yok olması doğayı iklim değişimine daha duyarlı hale getiriyor. Araştırmalar, türlerin hangi şartlarda göç ettiklerini inceliyor.

Sonuç olarak, iklim değişiminin hızına bazı canlılar uyum sağlayabilirken bazıları sağlayamıyor, ancak uyum sağlayanların yaşamı da (örneğin besin zincirinde) çoğunlukla, uyum sağlayamamış olanların da varlığına bağlı oluyor.


c. Meteorolojik felaketler çağına giriyoruz.

Sıcaklığının artması havanın nem tutma kapasitesini arttırıyor. Bu da, diğer meteorolojik ve coğrafi etkenlerle birleşerek sel, tayfun, fırtına vb. afetlere yol açıyor. Böylece iklim değişimi, su baskınlarını arttırıyor.

Güney Yarımküre'nin en büyük yağış bandı küresel ısınma sebebiyle aşırı derecede kayıyor, Walker döngüsündeki değişimlerle Hint-Pasifik bölgesi iklimi El-Niño benzeri bir duruma geçiyor. İngiltere'nin daha yoğun yağışların yaşanacağı bir iklime geçtiği hesaplanıyor. Tropik kasırgalar geçmişe oranla daha çok yaşanıyor.

Tabii bu sonuçların da sonuçları var: Isaac fırtınası Haiti ve Dominik’te 14 bin kişiyi yerinden ederken, ABD'nin Louisiana eyaletinde 3 bin kişi tahliye edildi. Geçtiğimiz Ağustos ayında yaşanan su baskınları Filipinler'de bir milyondan fazla insanı etkilerken seller Nijerya’da iki milyon insanı yerinden etti. Çin'de Bolaven tayfunu son 60 yılın en şiddetlilerinden biri olurken Ekim ayında Pakistan’da yaşanan sellerde 422 kişi öldü.

Dahası, aşırı hava olaylarının yoksulları daha fazla etkilediği gözleniyor. Sri Lanka ardışık olarak gelen kuraklık ve sellerle boğuşurken iklim mültecileri meselesi geleceğin en büyük toplumsal sorunlarından biri olarak görülüyor.

Bugün bu afetlere hala “doğal afetler” demek son derece iki yüzlü bir tutum. Örneğin Bill McKibben fırtınalara fosil yakıt şirketlerinin ismini vermemizi öneriyor.

Sadece yağışlar değil mesele, aşırı sıcakları da unutmamalıyız, üstelik yaz sıcaklıkları artmaya devam ediyor. Sıcaklık artışları en çok yoksul ülkeleri etkiliyorsa da, diğer ülkeler de süreçten muaf değiller: ABD'de Teksas eyaleti geçen yaz yüzyılın en büyük kuraklığını yaşadı.

La Niña kasırgasının güçlenmesinin dolaylı sonuçlarından biri de deniz seviyesini dalgalandırması. Kasırgadan hemen önce deniz seviyelerinde düşüş gözlemlenirken, bu düşüş kasırgayla beraber hızla dengeleniyor. Bu da deniz seviyelerindeki artışa ve buzullardaki erimelere göz atmamızı gerektiriyor. Ama burada artık sonuçlardan bahsetmek yetersiz kalıyor. Sebeplere dönüşen sonuçlardan bahsetmek daha doğru olacak.


  1. Küresel iklim değişiminin sebeplerine dönüşen sonuçları


a. Küre ısınıyor. Buzullar eriyor. Deniz seviyesi yükseliyor. Küre ısınıyor.

Altbaşlığın kendisi aslında yeterince açıklayıcı. Biz yine de netleştirelim.

Küresel sıcaklıkların artışı, kutuplardaki buzulların erimesine yol açıyor. Kuzey Kutbu'ndaki erime 15 yıldır dikkatle takip ediliyor. Kuzey Buz Denizi'ndeki buz kütlesi 16 Eylül 2012'de, uyduyla gözlemlenen en küçük boyutuna ulaştı. World Wildlife Fund'dan Clive Tesar'ın dediği gibi, “Buzullarda en düşük seviye rekoru kırmak normal bir şey haline geldi.” Üstelik erimenin kutup bilimcilerin tahmin etmiş olduğundan çok daha hızlı gerçekleştiği gözleniyor.

Nitekim son yıllarda hem Grönland hem de Antarktika'daki buzullar çok daha hızlı eriyorlar. Son 20 yılda 4 trilyon ton buz kaybettiler. (Bu süreci, Guardian gazetesinin hazırladığı interaktif haritalarda inceleyebilirsiniz: Antarktika 1980'den bugüne ve Grönland 1960'dan bugüne)5 Grönland'ın kuzeyindeki buzullar ısınmaya karşı hassaslar. Grönland buz kütlesinin tamamının erimesi bölgenin tüm coğrafyasını değiştirecek ve deniz seviyelerini 7 metre yükseltecektir.

Eğer sıcaklık artışı durdurulamazsa buzullardaki erimelerin6 ve böylece deniz seviyesinde yükselmenin binlerce yıl süreceği öngörülüyor. Buzullardaki ısınmayla deniz seviyeleri arasındaki etkileşimin gayet hızlı gerçekleştiği biliniyor.

Öte yandan eriyenler sadece buzulllar değil. Aynı zamanda ve daha tehlikeli olarak, dağ buzulları ve permafrostlar (donmuş toprak) da eriyorlar. Himalayalar'ın bazı bölgelerinde buzulların çekilmesi ivmelenirken, Alpler'de buzulların yerini göller alıyor. Dağ buzullarının da deniz seviyelerindeki artışa katkısı olduğu, son yüz yılda 11 cm artışa sebep olduğu hesaplanıyor.

Bu erimelerin birçok sonucu var.

Her şeyden önce, deniz seviyelerindeki artış IPCC (Hükümetler arası İklim Değişimi Paneli) tarafından hesaplanandan yüzde 60 daha hızlı gerçekleşiyor. Bu artış, Karayipler'de birçok yarasa türünün yok olmasına sebep olduğu gibi, ABD'nin başkenti Washington'ı da etkileyecek. Üstelik deniz seviyesindeki artışa bağlı olarak kıyı hattında yaşanan erozyonların geçmişte hesaplanandan daha yüksek olduğu belirtiliyor.

İkinci olarak, Kuzey Kutbu'nda yağışların artmasının küresel iklim değişimini de etkileyeceği öngörülüyor.

Eriyen buzulların yerini okyanuslar alıyor. Buzullara kıyasla güneş ışınlarını daha çok emen okyanuslar ısıyı hapsediyor, böylece sıcaklığın daha da artmasına yol açıyor. Okyanuslar, kelimenin tam anlamıyla, ısındıkça ısınıyor.

Permafrost erimesinin konumuzla alakalı başka bir sonucu daha var: Eriyen donmuş toprak çok ciddi oranda sera gazını serbest bırakıyor. Kuzey Kutbu'nda bu şekilde 850 milyar ton karbon salınabileceği hesaplanıyor. Sibirya'da önceden hesaplananın 10 katı karbondioksit salındığı ölçülüyor. Üstelik dağ buzullarında karbondioksitin varlığında daha fazla çatlak gerçekleşiyor. Yani süreç çift yönlü olarak kendini besliyor.


b. Ekosistemler çöküyor.

Mercanlar alarm verirken diğer ekosistemler de hasar görüyorlar. Örnekler o kadar çeşitli ki, hepsini tek tek incelemek bu metni iki katına çıkaracak. Kısaca, güncel araştırmaların, küresel iklim değişiminin bir orman ekosistemini topyekün etkileyebileceğini belirttiklerini (örneğin Kuzey Amerika'da bu etkinin somut olarak ölçüldüğünü), Hindistan'da yaz muson yağmurlarının, tropik ekosistemlerin, Baltık Denizi'nin, Pasifik ekosistemlerinin, Batı Amazon ikliminin ve Avustralya okyanuslarının hasar görmekte olduklarının belgelendiğini söylemekle yetinelim.

Doğal ekosistemler hali hazırda insan kaynaklı sera gazı salımlarının yarısını emiyorlar. Bunu ortadan kaldırıyor olmak iklim değişiminin sadece sonucu değil aynı zamanda sebebi sayılabilir.

Ayrıca, kıyı ekosistemlerinin çökmesi sera gazı salımına yol açıyor.



  1. Bizi neler bekliyor?

Herhangi bir sorunla karşılaştığımızda önümüzde iki seçenek oluyor. Bununla ilgili bir şey yapmamak, ya da harekete geçmek.

Görünen o ki, şimdiye kadar yapılmış öngörülerde kötü senaryolara daha yakınız. İklim değişiminin, kimi modellerin öngördüğünden çok daha yıkıcı sonuçları olacağı tahmin ediliyor. O kadar gözümüzün önünde ki, iklim değişimini görmezden gelmek imkansızlaşıyor. Hele ki hala dünya genelinde 1000'den fazla kömür santrali projesi varken, öfkelenmemek elde değil.

İklim kriziyle beraber mücadele ve bu mücadeleye uygulanan baskı artıyor. Her geçen gün, dünyanın başka bir yerinden mücadele haberleri geliyor. Bunların bir kısmını aktivistlerin uğradıkları şiddet ve baskı haberleri (örneğin Batı Virginia / ABD, Meksika, Şili, Costa Rica, Kolombiya) oluşturuyor, diğer kısmını ise direniş ve zafer haberleri (örneğin Teksas / ABD, Honduras, İngiltere, Avustralya, Chicago / ABD, Kanada, Meksika ve Filipinler) teşkil ediyor.

Küresel iklim değişimi, gezegenin en acil sorunlarından biri. Bu yüzden daima akılda ve gündemde tutulması gerekiyor.





1Bu metin toplamda 130 makale ve haberden yararlanarak hazırlandı. Son ayları da içermek metnin hacmini çok arttıracağı için bunu ayrı bir yazıda yapacağız.
2Geçtiğimiz aylarda, küresel iklim değişiminin temellerini açıklamak üzere Boğaziçi Üniversitesi Fizik Bölümü'nden Prof. Dr. Levent Kurnaz “İklim Değişiminin Temelleri” başlıklı bir sunumlar dizisi hazırladı. Bu değerli kaynağa ulaşmak için tıklayın.
3Anlaşılan o ki, daha çeşitli alglerle yaşayabilmek değişikliklere daha dayanıklı olmayı gerektirmiyor. Aksine, daha esnek mercanlar çevresel müdahalelere karşı daha hassas olabiliyorlar.
4Bazı bilim insanları, mercan kayalıklarındaki gidişatın tersine çevrilebileceğini söylüyorlar. Bunun için küresel ısınmanın durdurulmasının yanı sıra mercan ekosistemlerinin yeniden canlandırılmaları için yöntemler öneriyorlar.
5Burada bir parantez açalım. Son ölçümler, Antarktika'nın bazı bölgelerinde su yüzeyindeki buzulların artmakta olduğunu gösterdi. Bunun deniz seviyeleriyle doğrudan ilgisi yok (bkz. Bir sonraki not) ama yine de şaşırtıcı bir veri. Yapılan araştırmalar, küresel iklim değişiminin rüzgar döngülerini de etkilediğini ve böylece bazı bölgelerde buzulların oranında küçük bir artış olduğunu ortaya koydu. Parantezi kapatıyoruz.
6Fizik kanunları gereği, su yüzeyindeki buzulların erimesi deniz seviyesini yükseltmez. Deniz seviyesini yükselten, kara üzerindeki buzulların erimesidir. Ancak şu da var: Su yüzeyindeki buzullar kara buzullarını çevreliyorlar. Onların ortadan kalkmasıyla kara buzulları okyanusla karşı karşıya geliyorlar ve enerji alışverişiyle erimeye başlıyorlar.