Thursday, April 18, 2013

BP, ABD'deki rüzgar enerjisi işletmelerinin tamamını satıyor.

BP, ABD'deki rüzgar enerjisi işletmelerinin tamamını satıyor; büyüme için petrol ve doğalgaza odaklanacak.


Bu haberin orijinali “BP Selling Its Entire U.S. Wind Power Business; Will Focus on Oil and Gas for Future Growth” 3 Nisan 2013'te CNS News'da Matt Cover imzasıyla yayınlandı. Biz aynı başlıklı haberin Climate Connections'da yayınlanan metnini, Global Justice Ecology Project ekibinin giriş notuyla birlikte çevirdik.


Not: BP'nin mega-rüzgar tarlalarına yatırım yapmasının herhangi bir şeye çözüm olacağını falan düşündüğümüzden değil ya... petrol ve doğalgaza yeniden yatırım yaparak “sürdürülebilir kalkınma”yı hedeflemek? İşte kusursuz paradoks diye buna denir.
Global Justice Ecology Project ekibi




BP Amerikan rüzgar enerjisi işletmelerinin tamamını “şirketi sürdürülebilir kalkınma yönünde konumlandırmak” amacıyla satacak ve çekirdek işletmelerini petrol ve doğalgaz üretimine döndürecek.


Forbes'a göre BP petrol ve doğalgaz şirketleri içinde dünyanın en büyük 6. şirketi ve günde 4.1 milyon varil petrol üretiyor.


BP, CNSNews.com'a epostayla iletilen bir açıklamasında “BP olarak, daha fazla petrol ve doğalgaz odaklı bir şirket olma ve şirketimizi yeniden sürdürülebilir kalkınma yönünde konumlandırma çabalarımızın bir parçası olarak, ABD'deki rüzgar enerjisi işletmelerimizi satışa çıkarmayı kararlaştırdık.” dedi.


BP dokuz eyalette 16 rüzgar tarlası işletiyor ve yaklaşık 2600 MW enerji üretiyor. Ayrıca henüz gelişmemiş ancak ileride fazladan 2000 MW üretebilecek projelerini de satıyor.


BP, ABD'deki rüzgar enerjisi çalışmalarının tümünü satmanın şirketi daha karlı hale getireceğini belirtti.


Bu çaba, BP için, küresel portfolyomuz için dikkatli ve aktif işletmenin yeni bir örneğini temsil ediyor ve hissedarlarımıza daha fazla değer yaratma vaadimizle tutarlılık gösteriyor.”

Bir BP bilgi formuna göre BP işletmeleri, toplamda, Houston ve Teksas için yetecek miktarda enerji üreten 1500 rüzgar türbinini içeriyor ve şirket için 4 milyar dolarlık bir yatırıma tekabül ediyor. (Bkz. BP US Wind.pdf)


BP, yenilenebilir enerji pazarından çıkmadığını söyledi ve Brezilya ve İngiltere'deki etanol tesisleriyle ABD'deki biyoyakıt araştırmalarının altını çizdi.


Eposta açıklamasında, “BP hem yenilenebilir hem konvansiyonel enerji üretiminde uygulamaları olan verimli enerji teknolojileri geliştiren en son teknolojiye sahip şirketlere yatırım yapmayı sürdürüyor.” dendi.


BP ABD'de 21.000, dünya genelinde 85.700 kişiyi istihdam ediyor. Şirketin basın ofisine göre BP, ticari faaliyetleriyle, ABD içinde yaklaşık 250.000 işi destekliyor.

Tuesday, April 16, 2013

Polis mi Hizbullah'tan çıkar, Hizbullah mı polisten?




Kimin aklına gelirdi bir örtülü af yasası çıkacak ve hani o televizyonlardan sık sık “domuz bağı” cinayetleriyle hatırladığımız Hizbullah üniversitelerin yola getirilmesinde bir zamanlar ülkücülerin yaptıklarını yapacaklar. Ellerinde sopalar, yanlarında polisler, önlerinde bu orantısızların karşısında ne yapacağını şaşırmış genç üniversite öğrencileri...


Hizbullah, yukarıdaki makale bağlantısında da görülebileceği gibi, hiçbir zaman devletten bağımsız bir örgüt değildi, şimdi de öyle. Görünen o ki, Dicle Üniversitesi’nde yaptıkları, İstanbul Üniversitesi’nde olanlar, Mimar Sinan ve Boğaziçi Üniversitesi’nde öğrencilere savrulan tehditler devletten habersiz değil.  Her eylemlerinde polis onları kolluyor, sosyalist öğrencilere ise gaz bombasıyla girişiyor, kollarını kırarak gözaltına alıyor.

Saldırıların özellikle Kürt-sosyalist öğrencilere karşı başlamasından anladığımız bu olayların “barış süreci”yle oldukça yakında bir ilişkisi var. Devlet Hizbullah’ı PKK’ye karşı yıllarca kullandı, şimdi üniversitelerde –her neyin pazarlığı sonucu ise- sosyalist Kürt öğrenci hareketi gözden çıkarılmış görünüyor. Anlaşılan “barış” sadece İslam kardeşi Kürtler’le yapılacak.

İkinci dinamik ise, Tayyip Erdoğan’ın ODTÜ’ye gelmesiyle başlayan devlet terörü ve bunun sonucu olarak üniversitelerde yaşanan “kamplaştırma” hikâyesi. Kimse durduk yere “biz ODTÜ’yü kınıyoruz” demedi, o rektörlerle masaya oturup –ne konuştuklarını bilmesek de iddia edebiliriz- üniversite muhalefetinin yolu nasıl kesilir onu konuştular. Öyle ki Kürt meselesinde “süreç” başlamadan önceki gündem üniversiteydi, bu durum müzakereleri tam iki hafta erteledi.

Şimdi gericiler iş başında! Dediklerine göre “Allah yolunda mücahede ve mücadele” ediyorlar, bizim bildiğimize göre devlet yolunda ne iş verilirse onu yapıyorlar. Bu vahşet karşısında sessiz kalmamak üniversitenin bir bilim yuvası olduğunu düşünen herkesin görevidir, üniversite aydınlığı “domuz bağı”yla yok edilemez.



Friday, April 12, 2013

Onlar ve Biz - 3 (Subcommandante Marcos)


Onlar ve Biz (Subcommandante Marcos)

Bu serbest çeviride, Subcommandante Marcos'un Ocak 2013'te yayınlanan Ellos y Nosotros başlıklı bildirisinin Kristin Bricker tarafından yapılan İngilizce çevirisi Them and Us temel alınmıştır.

III – Denetçiler


Meksika'da bir yer…

Adam masayı tekmeler, öfkelidir.

- Yok edin onları!

- Efendim, saygılarımı sunarım, biz 500 yıldır bunu yapmaya çalışıyoruz. Peş peşe baş göstermiş her imparatorluk, dönemlerinin tüm askeri kuvvetleri ile bunu yapmaya çabaladı.

- O halde neden hala oradalar?

- Iıı… Hala bunu anlamaya çalışıyoruz.

Dalkavuk; asker üniformalı adama serzenişle kötü kötü bakar.

Sözkonusu adam kalkar, hazırolda durarak sağ elini -avuçiçi dışa bakacak şekilde- ileriye doğru uzatır [1] ve coşkuyla bağırır:

- Heil Hitl… Affedersiniz, sizi selamlıyorum demek istedim efendim.

Diğer konukların kıs kıs gülmesini susturan tehditkar bir bakış fırlattıktan sonra devam eder:

- Efendim, sorun şu ki; şu asiler güçlü olduğumuz yerde karşımıza çıkmıyor, dönüp dolaşıp zayıf olduğumuz yerden saldırıyorlar bize. Tüm mesele, yönetmek ve kovmak olsaydı, pek tabii, ormanlarıyla, sularıyla, mineralleriyle, insanlarıyla şu yerler çok zaman önce fethedilmiş olurdu ve siz onları büyük Hükümdar'a bir hürmet olarak sunabilirdiniz, efendim. Şu tabansızlar; sadece kendi kahraman çıplak göğüsleri ya da yayları, okları, mızraklarıyla bize karşı koyup, bir kahraman olarak (evet yenilmiş bir kahraman, ama yine de bir kahraman olarak) tarihin derinliklerine gömülebilirlerdi; oysa onun yerine hazırlanıyor, örgütleniyor, anlaşmalara varıyor, bizi atlatıyor ve maskelerini çıkardıklarında saklanıyorlar. Ama biz, en başından beni dinlemiş olsaydınız, bu durumda olmayacaktık.

Ve yakasında “chupa-cabras 8.8.1.3 sürümü” [2] yazan konuğa kınayan bir bakış fırlatır.

Bahsi geçen konuk gülümser ve şöyle der:

- General, kusura bakmayın ama bir atom bombamız yoktu. Ve müttefiklerimizden birini bile kazanabilseydik (büyükelçi yaka kartına sahip olan konuk, bahsi geçtiği için teşekkürlerini bildirir); yerlileri silip süpürebilirdik, ama tabii, ormanları ve suyu da tahrip etmiş olacaktık; dahası, maden araştırma ve işleme işi, diyelim, birkaç yıl için imkansız olacaktı.

Bir başka dalkavuk sözü alır:

- Onlara fedakarlıklarını öven şarkılar ve şiirler, türküler, filmler, yuvarlak sofralar, yazılar, kitaplar, oyunlar, heykeller, öldüklerinde altın harflerle yazılmış adlarını sunduk. Dedik ki; direnmeye devam eder ve hayatta kalırlarsa, niçin ortadan kaybolmadıklarına, neden ölmemiş olduklarına dair dedikodu ve şüpheler yayacak; onların, bizim kendi eserimiz olduğunu söyleyecek; ve hatta bazı entelektüel  sanatçı ve yenilikçi gazetecinin de desteğini içeren bir iftira kampanyası düzenleyeceğiz.

Söz konusu konuklar, birkaçı bunca "-çı", "çi" ve "-ci"ten hoşnutsuz görünse de, başlarıyla onaylarlar. Adam sabırsızca sözü keser:

- Peki, onlar ne dedi?

- Şu hareketle cevapladılar.


Dalkavuk, elini yumruk yapıp orta parmağını kaldırır. Konuklar kızgınlık içinde kıpırdanır ve haykırırlar:

- Proleterler! Soysuzlar! Kaba herifler! Adiler! Kaltaklar!

Dalkavuğun eli hala adamın karşısında, havadadır. Adam azarlar onu:

- Anladık! Elini indirebilirsin artık.

Dalkavuk, konuklara yavaşça göz kırparken yavaşça indirir elini. Ve ekler:

- Efendim, sorun şu ki bu insanlar ölüme değil hayata tapıyorlar. Onların gözle görülür liderlerini bertaraf etmeyi, satın almayı, ayartmayı denedik.

- Ne oldu peki?

- Sadece başaramadığımızla kalmadık, daha büyük sorunun görünmeyen liderler olduğunu bile anlamamıştık.

- Tamam, haydi onları bulalım.

- Onları zaten bulduk, efendim.

- Kimlermiş?

- Onlar herkes, efendim.

- Herkes de ne demek?

- Evet, herkes. Bu, dünyanın sona erdiği gün gönderdikleri mesajlardan biri. Medyanın bu konudan bahsetmesinin önüne geçtik, ama sanırım burada çekinmeden söyleyebiliriz ki bir başkası bulup ortaya çıkaracak bunu. Kodlanmış mesajdan şunu anladık: Sahnede olan kişi, liderdir. [3]

- Ne?! 40,000 lider mi?

- Iıı… Bağışlayın efendim, bunlar bizim gördüklerimiz, daha görmediğimiz çok fazlasını eklemeniz gerekir.

- O halde, satın alın onları! Yeterince paramız vardır zannediyorum, diye ekler, yaka kartında "banka veznesi" yazan konuklara seslenerek. Bahsi geçen ATM, kekelemeye başlar:

- Ef-ef-efendim, bi-bir devlet servetini elden çıkarmak zorunda kaldık, a-a-an-ancak hakikaten, daha fazla hiçbir şeyimiz yok.

Dalkavuk keser sözü:

- Efendim, denedik.

- Ne oldu peki sonunda?

- Satılık değiller.

- O halde, ikna edin onları.

- Onlara ne dediğimizi anlamıyorlar. Ve doğruyu söylemek gerekirse, biz de onların ne dediğini anlamıyoruz. Şereften, özgürlükten, adaletten, demokrasiden falan bahsediyorlar.

- Tamam, madem öyle, onlar yokmuş gibi davranacağız. Böylece; açlıktan, tedavi edilebilir hastalıklardan, iyi bir medya karartmasından ölecekler ve iş işten geçmeden önce kimsenin dikkatini çekmeyecek. İşte bu! Onları, onlara kayıtsız kalarak öldürelim.

Chupacabras ile şaşırtıcı bir benzerlik taşıyan konuk, onayladığını belirten bir işaret yapar. Adam, ona bu hareketinden dolayı teşekkür eder.

- Ancak efendim, bir sorun var.

- Nedir?

- Onları görmezden gelsek de, var olmaya devam etmekte ısrarcılar. Sadakamız olmadan, pardon, demek istediğim... yardımımız olmadan, okullar inşa ettiler, toprağı verimli kıldılar, klinik ve hastaneler inşa ettiler, evlerini düzelttiler, beslenme biçimlerini iyileştirdiler, suç oranlarını düşürdüler, alkol bağımlılığı ile başa çıktılar. Ve uyuşturucu maddelerin sadece üretimi, dağıtımı ve tüketimini yasaklamakla kalmayıp, ortalama ömür uzunluklarını arttırıp neredeyse büyük şehirlerdekine eşitlediler.

- Hmm, demek ki hala şehirlerdeki daha yüksek.
diyerek, hoşnut, gülümser.

- Hayır efendim, “neredeyse” derken, demek istediğim onlarınkinin daha yüksek olduğuydu. Sizden sonra gelenlerin stratejisi sayesinde, şehirlerdeki ortalama ömür uzunluğu düştü efendim.

Herkes alayla suçlayarak mavi kravatlı adama döner.

- Şu isyankarların, bize kendini satmışlardan daha iyi yaşadığını mı söylüyorsunuz?

- Kesinlikle, efendim. Ama bu konuda endişeniz olmasın, bu konuyu kapatmak için amaca özel bir medya kampanyası başlattık.

- İşe yarıyor mu?

- Sorun şu ki; onlar da bizim insanlarımız da televizyon izlemiyor, bizim medyamızı okumuyor, Twitter'ı, Facebook'u ve hatta bir cep telefonu sinyali yok. Onlar daha iyi olduklarının, bizim insanlarımız da daha yoksul olduklarının bilincinde.

"Modern sol" yaka kartlı konuk ayaklarını kaldırır:

- Efendim, izin verirseniz. Dayanışm... Affedersiniz, "Ulusal Haçlı Seferleri" adı verilen yeni programla demek istemiştim... [4]

Dalkavuk, sabırsızca keser sözü:

- Yeter Chayo [5], medya için söylevlerinden bir başkasına başlama. Hepimiz, ortak düşmanımızın şu lanet olası yerliler  olduğu, lafı edilmez olan diğerleri olmadığı konusunda hemfikiriz. Bizde şu aralarına iyi gizlenmiş kişi var.

“Chupacabras” yaka kartlı adam, memnuniyetle başını sallar ve yanı başındaki konukların sırtını sıvazlamasını minnettarlıkla karşılar.

Dalkavuk devam eder:

- Ama sen ve ben ve buradaki diğer herkes biliyor ki sosyal programlar hakkındaki tüm bu şeyler yalan; ne çok para yatırıldığının fark etmediği  dar geçidin sonunda hiçbir şey olmadığı yalan. Çünkü herkes kendi payını alır. Beyefendiden sonra, affınıza sığınırım, aslan payını siz alırsınız, buradaki diğer herkes de alır, ve daha sonra hükümet görevlileri, askeri kesimin başları, yerel yasama organları, belediye başkanları, delegeler, liderler, amirler, kasiyerler,... Ya azıcıktır ya da hiç yoktur bu yukarıdakilerden arda kalan.

Adam müdahale eder:

- Pekala, hemen bir şeyler yapmalı, aksi halde Hükümdar başka denetçiler aramaya başlayacaktır ve hepiniz pek tabii ki bunun ne almana geldiğinin farkındasınızdır bayanlar, baylar: işsizlik, dalga konusu olmak ve hatta belki de hapis ya da sürgün.

“Chupacabras” yaka kartlı adam irkilir ve onaylayan bir jest yapar.

- Ve bu acil, çünkü eğer bu çatlak tabanlı yerliler… (Adamın kızı tiksindiğini belirten bir ifade takınır, orada oturan kadının da aniden keyfi kaçar ve yüzü öyle solar ki, bir hortlaktan farkı kalmaz. Kadın, hamileliğini bahane ederek ortamı terk eder.[6])

Adam devam eder:

- Eğer bu lanet yerliler birleşirse, ciddi sorunlarımız olacağı aşikardır çünkü…

- Öhö, öhö. Efendim. (Dalkavuk keser.)

- Buyrun?

- Korkarım daha büyük bir sorun var. Aslında bu en kötüsü, efendim.

- Daha büyük mü? En kötüsü, ha? Bir yerli ayaklanmasından daha kötü olan ne olabilir?

- Eee, diğerleriyle anlaşmaya varmaları halinde, efendim, ...

- Diğerleri mi? Onlar da kim?

- Hmm… Bir bakayım… Tamam. Şöyle ki; köylüler, işçiler, işsizler, gençlik, öğrenciler, öğretmenler, personeller, kadınlar, adamlar, yaşlılar, uzmanlar, ibneler ve lezbiyenler, ‘punk’lar, rastalılar, kayakçılar, repçiler, hiphapçılar, sanatçılar, ‘rock’çılar, metalciler, şoförler, kiracı çiftçiler, STK'lar, sokak satıcıları, elemanlar, ırklar, önüne gelenle yatanlar, herhangi insanlar…

- Yeter! Anladık… Sanırım.

Dalkavuk bilmiş bir gülümsemeyle diğer herkese bakar.

- Satın aldığımız liderler nerede? Her şeyin çözümünün bizim gibi olmakta yattığına inandırdıklarımız nerede?

- Bunlara her geçen gün daha az inanmaktalar efendim. Her geçen gün, kendi insanları üzerindeki kontrolleri azalmakta.

- Satın alacak birilerini araştırın o halde! Para teklif edin onlara, seyahatler, televizyon programları, adaylıklar, mecliste koltuklar, hükümetler teklif edin! Ama tüm bunların ötesinde para, çok para!

- Bunu yapıyoruz efendim, ama…

Dalkavuk şüpheli görünür.

- Aması ne?
der adam dürtürek.

- Çok daha fazla insan bulduk…

- Harika! Öyleyse sadece daha fazla para gerek?

- Efendim, demek istediğim, çok daha fazla insan bulduk kendini satmayacak olan.

- Korkutalım o halde?

- Efendim, bizden korkmayan çok daha fazla insan var, ya da korksalar bile bu korkuyu kontrol edebiliyorlar.

- Kandırabilir miyiz?

- Efendim, çok daha fazlası kendi adlarına düşünüyor.

- O halde, hepsinin işini bitirmek zorundayız!

- Efendim, herkesi ortadan kaldırırsak, biz de yok oluruz. Toprağı kim eker, makineleri kim çalıştırır, işbirlikçi medyada kim çalışır, bize kim hizmet eder, bizim savaşlarımızda kim dövüşür, bize kim şükreder?

- O halde onları, bizim de onlar kadar önemli olduğumuza ikna etmeliyiz.

- Efendim, bizim gereksiz olduğumuzu sadece bu çok çok insan fark etmekle kalmadı, görünen o ki, Hükümdar da bizim faydamızdan şüphe duyuyor, ve “bizim" derken hepimizin demek istiyorum.

Adamın masasında oturan konuklar rahatsız rahatsız yerlerinde kıpırdandılar.

- Ne olacak şimdi?

- Efendim, “Pakt” [7] pek işe yaramadığı için başka bir çözüm ararken, tekrar banyoya [8] saklanmanın utancından kaçınmamız gerektiğini de görerek, daha iyi bir şey bulduk: bir “sığınak!” [9]

Konuklar ayağa kalkar ve alkışlarlar. Makinenin çevresine doluşurlar. Adam içine girer ve kontrolü ele alır.
Dalkavuk endişeyle uyarır onu:

- Efendim, "boşaltma" düğmesine basmamaya dikkat edin sadece.

- Buna mı?

- Haaayıııııııııııııııııııır!

Makyajcılar ve kuklacılar ilkyardım sağlamak üzere koşarlar.

Dalkavuk, her şeyi kaydeden kameramanlardan birini işaret eder:

- O kısmı silmen gerek… Ve Hükümdar'a yedek kuklayı hazırlamasını söylemelisin. Buradaki her zaman resetlemeye ihtiyaç duyuyor.

Konuklar kravatlarını ve eteklerini düzeltirler, saçlarını tararlar, öksürürler, dikkat çekmeye çalışırlar. Kameraların klikleri ve flaşları her şeyi gölgeler…

(devam edecek...)

Her dünyanın her köşesinden.
Subcommandante Marcos,
Yerküre Gezegeni,
Ocak 2013.

*   *   *
Metne eşlik eden videolar:

a. “Luna Negra” [Siyah Ay]

Şarkı sözleri, Arcadio Hidalgo'ya ait. Los Cojolites tarafından yorumlanmış. Öbür son jarocho [11].  ¡A zapatearle en el fandango raza!

b. “En esta tierra que me vio nacer” [Doğduğum bu yerde]

MC LOKOTER'dan “En esta tierra que me vio nacer” [Doğduğum bu yerde]. Meksika Eyaleti'nde bir kent olan Zumpango'ya selamlar. Eser ve fotoğraflar, Joana López'e ait. Ricardo Santillán tarafından yönetilip düzenlenmiş. Üretim: BLASJOY DESIGNER. Yıl 2012.
Not: MC; soylu hisler ve klas sözlerle DJ gibi bir şeydir, ama bir hiphop ritim eşliğinde. Rap!

c. “Transgresores de la ley”

Tijuana No'dan, “Flores para los muertos” [Ölüm için çiçekler] albümlerinde Nana Pancha tarafından yorumlanan “Transgresores de la ley”. Tijuana No bu şarkıyı her çalışında, Zapatistalar ünlü değilken bile, şarkıyı EZLN'ye ithaf ediyorlar. Bizi asla unutmayanlara selamlar ve koca bir kucaklama. Skaaaaaaaaaaaaa! Haydi herkes zıplasın!
*   *   *
Çevirmen Kristin Bricker'dan Notları:

"Hükümdar", Birleşik Devletler Hükümeti; "adam", şu anki cumhurbaşkanı Enrique Peña Nieto, “chupacabras”, önceki cumhurbaşkanı Carlos Salinas, ve “mavi kravatlı adam”, daha önceki cumhurbaşkanı Felipe Calderón'dur.

1.   Meksika ordusunun selam duruşu, Alman Nazi Ordusu'nun selam duruşuna çok benzer.

2.   Chupacabras; keçilerin kamını emen efsanevi bir Mersika vampir canavarıdır. İddiaya göre; kendisinin ülkeyi zemine çarptırdığı gerçeğinden insanların dikkatini dağıtmak üzere Carlos Salinas tarafından uydurulmuştur.

3.   21 Aralık 2012'ye, 40 bin Zapatista'nın sokakları sessizce ele geçirdiği seferberliğe referansla. O günün Zapatista bildirisi şöyle diyordu: "Duydunuz mu? Bu; onların dünyasının ufalanışının sesidir. Bu; bizim dünyamızın yeniden dirilişinin sesidir."

4.  “Solidaridad” (Dayanışma), Enrique Peña Nieto'nun büyükbabası (geniş bir çevrede onun kuklası kabul edilen) Carlos Salinas tarafından başlatılan kamu işleri programıydı. Bu yüzden, Peña Nieto'nun kısa süre önce yeni kampanyası Açlık ve Sefalete Karşı Ulusal Haçlı Seferleri'ni duyurması şaşırtıcı değildi, ki Zapatistalar buna orta parmaklarıyla cevap verdiler.

5.       Chayo, Rosario adındaki bir kadının rumuzu. Burada, Meksika'nın Sosyal Kalkınma Bürosu Sedesol'un başı olan Rosario Robles'e atıfta bulunuluyor. Bu büro, Ulusal Haçlı Seferleri'nin uygulanmasından sorumlu. Burada, bu kadından “modern sol” diye bahsedilmesinin nedeni; onun merkez-sol Demokratik Devrim Partisi'nin (PRD), bugün Meksika'ya hükmeden Geleneksel Devrimci Parti'ye (PRI) katılmasından sorumlu olması. 

6.   Kırsal alanda yaşayan Meksikalı yerliler genellikle çatlak tabanlıdır, çünkü yalınayak yürürler. Başkanlık kampanyası sırasında Enrique Peña Nieto’nın kızı, erkek arkadaşından gelen ‘tweet’i babasının “bir aptallar yığını” ve “proleterler” şeklindeki eleştirilerine atıfta bulunarak cevaplamıştır.

7.    Enrique Peña Nieto resmi olarak göreve başladığında, ülkenin sorunlarını çözeceği farzedilen bir “Meksika Paktı” ilan etmiştir. Pek fazla insan bilhassa etkilenmemiştir.

8.   Başkanlık kampanyası sırasında Peña Nieto, özel İberyo-Amerikan Üniversitesi’nde öğrenci protestocularla karşı karşıya kaldı… Bu yüzden, bir banyoya sakland. İberyo protestosu, büyük #YoSoy132 öğrenci hareketini ateşledi.

9.   Meksika adalet saraylarının bazılarında, hakimleri korumak üzere sığınaklar kurulmakta.

10. Yoldaş Elías Contreras, EZLN’nin istihbarat bakanı. Pozol; Zapatista varlığının onaylandığı iki eyalet olan Chiapas ve Tabasco’da popüler bir mısır içkisi.

11. Son Jarocho;  Veracruz'dan geleneksel bir müzik tarzı. Zapatear; birinin Oğul Jarocho ile dansediğidir, ve gürültü çıkarmak üzere sağlam tabanlı ayakkabılarla tahta platformda hora tepmek de dansa dahildir. Fandango; bir Son Jarocho dans partisidir.

Tuesday, April 2, 2013

Onlar ve Biz - 2 (Subcommandante Marcos)



Bu serbest çeviride, Subcommandante Marcos'un yazdığı Ocak 2013'te yayınlanan Ellos y Nosotros başlıklı bildirinin Kristin Bricker tarafından yapılmış 22 Ocak'ta yayınlanan İngilizce çevirisi Them and Us temel alınmıştır.


II – Hemen hemen iki sayfada makine

Satıcı diyor ki;

Şaşırtıcı, gerçekten ‘harika’, demek anlıyorsun beni. O, 'Neoliberal küreselleşmenin 6.6.6 sürümü' diye adlandırılsa da, biz ona 'barbar' ya da 'canavar' demeyi daha doğru  buluyoruz. Haklısın, agresif bir lakap, girişken, fazla hrrr. Evet, bunu ‘Bir kabusu nasıl satarsınız’ isimli bir kişisel gelişim kursunda öğrendim… Fakat, haydi makineye geri dönelim. İşleyişi çok basit: Kendine yeter (ya da kimi zaman denildiği üzere, “sürdürülebilir”). Evet, had safhada kar üretir... Ne? Bu karların bir kısmını açlığı, işsizliği, cehaleti azaltmaya mı yatırır? Ama bu yoksunluklar tam da bu yavrunun işlemesine yarar! Buna ne diyorsun? Çalışmak için ihtiyaç duyduğu yakıtı, yani sefaleti ve işsizliği, kendisi üreten bir makine!

Tabii ki matah da üretir, ama sadece bunu üretmez. Bak: Diyelim ki, tamamen faydasız bir şey üretildi. Öyle ki hiç kimsenin bu şeye ihtiyacı yok, bu şeyin bir pazarı yok. Pekala, bu cevher sadece faydasız şeyler üretmekle kalmaz, içinde bu faydasız şeyin temel bir ihtiyaca dönüştürüldüğü bir pazar da yaratır.

Krizler mi? Hay hay. Tam buradaki düğmeye basman yeterli… Hayır, ona değil, o ‘boşaltma’ düğmesi… Diğerine… Hah tamam, bas o düğmeye ve ta-da! İşte ihtiyacın olan kriz, her şey tam orada; milyonlarca işsizinle, su millerinle, finansal spekülasyonlarınla, kuraklıklarınla, kıtlığınla, ormansızlaştırmanla, savaşlarınla, dini kıyametlerinle, ulu kurtarıcılarınla, (ulu kurtarıcılara uymayanlar için) hapishanelerinle ve mezarlıklarınla, vergi cennetlerinle, fon müziği ve koreografi eşliğindeki yardım projelerinle… Öyle ya, bir parça sadaka her zaman iyi görünür.

Ama hepsi bu değil, izin ver sana bu demoyu göstereyim. Makineyi ‘yıkım / nüfusun azaltımı - tekrar inşa / yeniden yapılandırma’ moduna getirirsen, mucizeler yaratır. Mesela bak: Şu ormanları görüyor musun? Yoo, o yerli insanlar hakkında endişelenme… Evet, onlar Mapuçeler; ama Yakuiler, Mayolar, Nahualar, Purepeçalar, Mayalar, Guvaraniler, Aymaralar, Kueçuyalar da olabilirlerdi. Tamam, 'oynat' düğmesine bas ve ormanların ortadan kayboluşunu seyret (ve yerli halkı gözle, ama onları kimse dikkate almaz), şimdi nasıl her şeyin bir çöplüğe dönüştüğünü seyret, bekle… Burada makineler geliyor, vee işte! Hep hayalini kurduğun golf sahan artık orada, özel otoparkı ve yapılarıyla. Ahh, harika, değil mi?

Hem de son yazılımıyla gelir. Buraya, ‘filtrele’ yazan yere tıkla; ve televizyonun, radyon, gazeten, dergin, Facebook, Twitter, YouTube hesapların sadece ilahileri göstersin, sen ve sahip oldukların için dua etsin. Evet, ara sıra şu ismi meçhul, kirli, çirkin, kötü, kaba proleterlerin karışmaya çalıştıkları her türlü eleştiriyi, yazıyı, görüntüyü, gürültüyü, her kötü etkiyi ortadan kaldırıverir.

(Aslında sadece tek bir tıklamayla onu otomatik pilota bağlayabilirsin, ama yine de) zeminde bir manivela kolu var; bir helikopter pisti var; bazen yer kalmadığından uçak bileti bulamazsın, ama bir sonra kalkan uzay mekiğinde bir yer mutlaka var; aşırı abartılı kocaman seçkin alış-veriş merkezleri; bir golf sahası; bir minibar; bir yat kulübü; çerçevelenmiş bir Harvard diploması; bir yazlık ev; bir buz pateni pisti… Evet, biliyorum, modern Sol ve onun kıvrak zekası olmasa ne yapardık? Ahh, ve bu cevherle, dünyanın herhangi bir kısmı ile eş zamanlı olarak ‘gerçek zaman’da bulunabilirsin, sanki sana özel evrensel bir ATM'ye sahipmişsin gibi.

Hmm… Evet, makine; ‘V.I.P.’nin cennetteki yerini garantiye alan bir papa bildirisini de içermekte. Evet, oysa biz zaten ölümsüzlük üzerine çalışıyoruz, farkındayım. Yine de bu sırada, bir düzenek kurabiliriz (tabii, ek bir ücret karşılığında, ama eminim bu senin gibi biri için bir sorun olmaz): bir sığınak! Haklısın, o vahşilerin ‘Toprak, onu işleyene aittir’ diyerek nasıl kendilerine ait olanı talep etme hakları olduğunu düşündüklerinin farkındasın. Aa, ama endişelenecek bir şey yok. Kurallarımız, politik partilerimiz, yeni dinlerimiz, ‘reality show’larımız bu yüzden var. Ama, tabii ki bu bir varsayım, ya bir zaman gelir ve bunlar işlevlerini yerine getiremezse? Tabii ki, söz konusu güvenlik olduğunda hiçbir masraftan kaçınmamalı. Hay hay, şurayı da işaretleyeyim: 'Sığınağı Ekle'.

Makine; televizyon ve radyo üzerine birer inceleme ve editörün kontrol panelini de içermekte. Hayır, yanlış anlamayın. Bu incelemeler; televizyon izlemek, radyo dinlemek ya da gazete ve dergileri okumak için değil, ahmaklar için. Makineyi işleten insanlar için bilgi ve eğlence üretir bu incelemeler. Zekice, değil mi?
Ne? Aa… Tamam… Evet… Korkarım ki o sorun uzmanlarımızca çözülmemiş. Evet, eğer ham maddeler, yani bayağı kitleler ayaklanırsa, hiçbir şey yapılamaz. Haklısınız, 'sığınak' bu durumda işlevsiz kalır. Ama karamsar olmamalı; sadece o günün... ya da gecenin... çoook çok uzak olduğunu akılda tutmalı. Evet, bir kişisel gelişim kursunda öğrenmiştim bu 'yeni çağ' iyimserliğini de.  Ha? Ne? Kovuldum mu?”

(devam edecek…)

Her dünyanın her köşesinden.
Subcommandante Marcos,
Yerküre Gezegeni,
Ocak 2013.
*   *   *

Çevirmen Kristin Bricker'in notu:
Farzetmek” kelimesinin İspanyolca’sını (supuesto) kullanmak yerine, Marcos (satıcının ağzından konuştuğu sırada) “fitil”in  İspanyolca’sını (supositorio) kullanıyor. Marcos’un kelimelerle oynayarak satıcıyla bu dalga geçişi, İngilizce’de şu deyişle açıklanabilir: “Farzettiğinde, hem beni hem seni salak yerine koyuyorsun.”


*   *   *
 Not: Bu metne eşlik eden videolar:

a. Fuck Tha Posse
http://www.youtube.com/watch?feature=player_embedded&v=8SQpb39fUV4
El Fin de los Días [Günlerin Sonu] (Dr. Loncho, Oscar A Secas ve Hazhe)
20 Minutos Mixtape Vol. 1

b. Regarding the Mapuche People’s struggle: