Wednesday, October 19, 2011

Nasıl Ateist Oldum? - Fatma

Bir gün bana dedi ki “Sen ki bir çiçeğin kılcal damarlarının nasıl olduğuna, bunun nasıl yaratıldığına aklı ermeyensin, bu soruyu sorma.”


Şimdilerde 40 yaşında bir ateistim. O zamanlar 87, lise yılları, Vefa Lisesi'nde okuyordum. Yaratılışla ilgili ciddi sorularım vardı, ki ben İsmail Ağa kuran kursunun yakınlarında oturyordum o zamanlar ve etrafımdaki insanlar -şu an iktidarda olan insanlar- ve çevreleriydi. 


Kafam karışıktı. Bu kadar dünyayı yaratanın birisi olması mümkün değildi, hatta eğer o varsa onu kim yaratmıştı? Yoktan varolmayı bir türlü kafam almıyordu... Ancak itikatı yüksek bir öğrenciydim. Kapanmayı tarikata filan bile girmeyi düşünüyordum, yaşım 16-17. Ebru sanatlarına merak sarmıştım. Bir abi, şimdi ne adını ne de yerini hatırlıyorum, Sultanahmet'te sanırım, ebru sanatıyla ilgili bilgiler alıyordum. Çok bilgili bir abiydi, (o zamanlar öyle geliyordu) derviş misali bir insandı. Ben onunla sohbetlerimizde Batıni ilmine girdiğimi anladım. Tasavvuf felsefesine girdik. Bir gün bana dedi ki “Sen ki bir çiçeğin kılcal damarlarının nasıl olduğuna, bunun nasıl yaratıldığına aklı ermeyensin, bu soruyu sorma.” Yani soru şuydu, her seferinde konuşmalar oraya endeksleniyordu: Peki ama tanrıyı kim yarattı?

Yerlerin, göklerin ve bütün alemlerin yaratıcısı tanrı bunca şeyi insanları denemek için niye yollasındı? Kolayı vardı. Hiç yaratmasaydı bunca eziyeti insanlık çekmeseydi...

Neyse, tabii hâlâ kuşkularım vardı, başıma ağrılar giriyor, anlamaya çalışıyordum. A bu arada biyolji, fizik, kimya gibi bilimsel derslerimiz vardı; ancak öğretmenler de nakşi, fettullahçı, süleymancı, nurcu gibi tarikatlarda olduğundan bilimsel işleyişi anlatmaktan çok dini yorumlarını katarak kimyaya yepyeni boyutlar getirirlerdi. Hatta yine İsmail Ağa eşrafından örtülü bir kadın bir gün bana dedi ki “Bak Fatma, bu namaz niyaz işleri böyle olmaz, kapanmalısın ve muhakkak ki tarikata girmelisin çünkü kıldığın namaz havada kalır. Eğer ki tarikata ehli olursan ehil kişi olursun.” 
Düşündüm hep niye öğretmeni okuldan atarlar, başka yere yollarlar; ama bir anlam verememiştim.Tabii büyüdükçe bunlara daha fazla anlam vermeye başladım.

O zamanlar Turan Dursun Din Bu kitabını çıkarmış, allah kitap nedir onları anlatıyor. Tabii ki bizim bundan o yaşlarda haberimiz yok. Bir öğretmenim ile tartışmalar yapardık bütün sınıfcak ki edebiyat bölümünde okuyan hayta öğrenciler grubu dersi kırmak için elimizden geleni yapardık. Öğretmenimiz karşımıza geçip sonunda “Senin allahın doğru söylemiyor” deyince ben öğretmenle kavga etmiştim. “Sen bizim allahımıza nasıl küfür ediyorsun. Sen kimsin de böyle şeyler yapıyorsun. Sen bu alemlerin yaratıcısına ha!” filan... Derken derken “kanımıza girdi, bizim gibi sabilerin.” Şaka bir yana, epey haretli tartışmalar hatırlıyorum. Turan Dursun'u okumamızı önerdi. Ardından İlhan Arsel’in Kadın ve Şeriat derken kitaplar, okumalar, tartışmalar, bir yılın sonunda okul bitti. Lise 3 yılında öğretmenimiz okulda değildi. Duyduk okuldan atılmış...


Düşündüm hep niye öğretmeni okuldan atarlar, başka yere yollarlar ama bir anlam verememiştim.Tabii büyüdükçe bunlara daha fazla anlam vermeye başladım. O zaman şöyle düşündüm; demek ki bu öğretmen doğru şeyler söylüyor. İki kollu araştırmalarım devam etti. Tabii kurandaki surelerle karşılaştırmalı okumalar yapmaya başlayınca. Turan Dursun çok etkiledi beni. Ardından İlhan Arsel ve Charles Darwin.


Sonraları zaten bir ateist gibi yaşamaya her şeyi sorgulamaya başladım. Ancak yüzyıllardır aile genetiklerinden gelen taassup, baskı, sorgulamama ve itaat iliklerimize kadar işlediğinden... Çok büyük bir savunucu olmaktan ziyade daha çok bunu içimizde yaşamaya ve ona göre çevre edinmeye başladık.



*  Ateist yarışmamız dolayısıyla bize ulaşan Fatma'yı konuk yazar olarak blogumuzda misafir etmekten büyük mutluluk duyuyoruz, siz de kendi hikayenizi bu yazının altında yorum olarak paylaşmaktan çekinmeyin.



No comments:

Post a Comment