Saturday, November 12, 2011

Küresel İklim Krizi – güncel gelişmeler: 1

  1. Giriş


Kitlesel medyanın takdire şayan çabasıyla, küresel iklim değişimi tartışmalarının modası geçmiş kanısı yaratılıyor ve insanlık tarihinin en tehlikeli krizi örtbas ediliyor. Öte yandan biz, kaynayan suya atılan kurbağa deneyindeki kurbağa değiliz; çünkü bilim insanları tarafından sürekli olarak uyarılmaktayız. Out for Beyond ekibi olarak; sistematik olarak unutturulan küresel iklim krizi tartışmalarını gündemde tutmayı görevlerimizden biri sayıyoruz. Zira sadece geçtiğimiz Ekim ayı içerisinde yayınlanan bilimsel araştırmalar bile; “kitleler”in gündeminden düşürülse de iklim değişiminin “doğa”nın gündeminde önemini koruduğunu gösteriyor.1

  1. Küresel iklim değişimi şiddetleniyor.

Environmental Research Letters'da yayınlanan bir makaleye göre; Güneybatı Çin buzullarındaki erime, binlerce ekosistemi tehdit ederken aynı zamanda ulaşım ve turizmi olumsuz etkileme riski taşıyor.
Journal of Climate'ta yayınlanan bir analiz; Cebelitarık'tan Ortadoğu'ya kadar tüm Akdeniz bölgesinde gözlemlenen kış kuraklıklarındaki sıklaşmanın ana sebebinin insan kaynaklı iklim değişimi olduğunu gösteriyor.
Bilim insanları elbette bilimsel şüpheciliği de elden bırakmıyorlar. Berkeley Earth tarafından yapılan bir araştırma; (bugüne kadar yapılmış tüm analizleri doğrulayacak şekilde) ortalama yüzey sıcaklıklarının 1950'lerden itibaren 1°C artmış olduğunu güçlü kanıtlarla bir kez daha gösteriyor. Hâlâ kürenin ısındığına (hem de hızla ısındığına) dair şüpheleriniz varsa okuduğunuz gazeteyi değiştirmenizi öneriyoruz.
Dünya sularında sıcaklık artışının, depolanmış karbonun serbest kalmasıyla sonuçlanacağı ve sera etkisini daha da arttıracağı önceden de öngörülüyordu. Nature Geoscience'ta yayınlanan bir makale; bu öngörüyü ABD'deki nehirler ve akıntılar için doğrudan ölçümlerle destekliyor. Gothenburg Üniversitesi'nde hazırlanan bir tez ise; benzer biçimde, Baltık Denizi'nin de artık hapsettiğinden daha fazla karbon salmakta olduğunu hesaplıyor.

Peki hiç mi iyi haber yok? Kararı okuyucuya bırakıyoruz: Science dergisinde yayınlanan bir araştırma, Avrupa'da bulunan Arabidopsis thaliana bitki türünün iklim değişimiyle baş edebilecek genetik esnekliğe sahip olabileceğini gösteriyor. Eğer bu haber size rahat bir soluk aldırmaya yettiyse, okumaya devam edin.

  1. Aymaz iyimserliğine yer yok.


Her araştırma, sonuçların sandığımızdan daha da tehlikeli olduğunu söylüyor. Veriler birikiyor ve her şey gözümüzün önünde gerçekleşiyor.
Canlıların küçülmekte olduğuyla başlayalım. Nature Climate Change'de yayınlanan bir araştırma; küresel ısınma sebebiyle, dünyanın dört bir yanından birçok türde, beden küçülmesi olduğunu gösterdi. İklim değişiminin bu beklenmedik sonuçları, birbirine hassas dengelerle bağlı birçok türü olumsuz etkileyecek ve biyoçeşitliliğe zarar verecek boyutlarda.*
 
The City College of New York'ta yapılan bir araştırma; Grönland'daki buz tabakasındaki yüksek sıcaklıklara bağlı aşırı erimenin, sıcaklık rekorları kırılmadan dahi kendini tetikleyen bir döngüye girebileceğini gösteriyor. Yani deniz seviyelerinde şiddetli bir artışı önlemek için küresel ortalama sıcaklığı eşik seviyesinin daha da altında tutmak zorundayız. Bir yandan da, Journal of Geophysical Research'te yayınlanan bir araştırma, Kuzey Buz Denizi'ndeki erimenin bugüne kadar hesaplananın 4 katı daha hızlı gerçekleştiğini hesaplıyor ve yüzyılın sonunda kuzeyde hiç buzul kalmayacağı sonucuna varıyor. Bu gidişatla ilgili (Geophysical Research Letters'da yayınlanan) bir başka araştırma, dünyanın öbür ucunda da durumun parlak olmadığını gösteriyor: Antarktika'daki Thwaites buzulunda önümüzdeki 20 yıl içerisinde daha da hızlı bir erime bekleniyor. Deniz seviyelerindeki artış meselesinin ciddiyeti; New York, Londra, Amsterdam gibi metropollerin ve neredeyse tüm Bangladeş'in sular altında kalmasından bahsedilmesinde gizli. Dahası, Niels Bohr Enstitüsü'nde yapılan bir araştırmaya göre; deniz seviyelerinde artış yüzyıllarca devam edecek. İklim bilimcilerin 2100 yılı öngörüsü; eski tas eski hamam devam edilirse 110 cm, ciddi önlemler alınırsa 60 cm artış hesaplıyor.
Belki de geçtiğimiz ayın en ürkütücü haberi, International Journal of Global Warming'de yayınlanan analiz. Makale, karbondioksit konsantrasyonundaki artışın Dünya termal sistemine etkisinin 50 yıl gecikmeli olarak deneyimlendiğini iddia ediyor. Geçmişte başka çalışmalarda da ifade edilen bu iddiaya göre şu anda gözlemlediğimiz değişimler, 1960'lardaki salımların sonucu. 1960'lardaki salımların bugünkünün yarısı kadar olduğunu fark etmek, birkaç gece kabuslarla uyanmanıza yetecektir.

  1. Daha acil ve daha radikal önlemler gerekiyor.


British Medical Journal'ın evsahipliğinde düzenlenen bir toplantının sonuç bildirgesinde bilim insanları; iklim değişiminin sağlık ve güvenlik konularında yaratabileceği tehditlere dikkat çekerken, ulusal, küresel ve endüstriyel önlemler alınması gerektiğini vurguluyorlar.
 
Science dergisinde yayınlanan bir makalede; bilim insanları, hükümetleri, iklim değişimi kaynaklı göçlerle ilgili kapsamlı planlar yapmaya çağırıyorlar ve kitlesel göç yönetiminin beyin cerrahisi kadar karmaşık bir doğası olduğuna işaret ediyorlar. Ayrıca, ekolojik tolerans sınırı olan 2°C'nin altında bir sıcaklık artışını hedefliyorsak, hızla sıfır-karbon ekonomisine geçiş yapmamız gerekiyor: Nature Climate Change dergisinde yayınlanan kapsamlı bir değerlendirme; şimdiki hedeflerden çok daha iddialı önlemlerin içinde bulunduğumuz on yıl içerisinde alınması gerektiğini gösteriyor.

Öte yandan, yine Nature Climate Change'de yayınlanan başka bir araştırma; ABD Oregon'daki biyokütle kullanımının, karbon salımlarını azaltmak bir yana, idealize edilmiş optimum şartlarda dahi %14'lük bir salım artışına sebep olduğunu gösteriyor. Malumun ilanı ama tekrar edelim: İklim değişimi, enerji politikalarında yapılacak sektörel tercihlerle durdurulamıyor, durdurulamaz.

Dünyanın neredeyse tüm yöneticileri, sarhoş bir sürücünün şarkılar türküler söyleyerek arabayı hızla şarampole yuvarlaması gibi, insanlığı yok oluşa sürüklüyorlar. “Öpüjem abijim”vari bir tepkiyle, bugünküne denk küresel ısınma dönemlerinin2 eskiden de gerçekleşmiş olduğunu söylediklerinde ise – uzatmadan söyleyelim – yanılıyorlar: Lund Üniversitesi'nde yapılan bir araştırma; geçmiş 20 bin yıl içerisinde hem kuzey hem de güney yarımkürede eşzamanlı ısınma gerçekleşmemiş olduğunu gösterdi. Bu araştırmanın iki yönünü özellikle vurgulamak lazım: Birincisi; 20 bin yıl, yani son buzullar arası dönem, (Dünya'nın sera gazları etkisi olmaksızın yörüngesel hareketleri dolayısıyla ısındığı bir dönem olması bakımından) günümüzde sera gazlarının ısınmaya etkisinin ne kadar olduğunun kıyaslanabileceği en uygun dönem olduğu için çok önemli bir referans oluşturuyor.3 İkinci olarak; araştırma, bugün gerçekleşen iklim değişimin insan kaynaklı olduğuna yönelik güçlü delillere (ve ayrıca, televizyon tartışma programlarında görmezden gelinecek çalışmalara) bir yenisini ekliyor.
Bu noktada başa dönüp hatırlatalım; bu metinde geçen tüm veriler, sadece Ekim ayı içerisinde yayınlanan araştırmalara dayanıyor. Dünya alarm veriyor, üstelik ısrarla ve şiddetle alarm veriyor. Daha önemlisi, insanlık olarak, bu alarmın farkına varmamızı sağlayacak araçlara sahibiz. Ama daha da önemlisi, bu gidişata dur dememizi sağlayacak örgütleri oluşturacak mıyız? Türkiye'de HES ve termik santral karşıtı hareketler doğrudan, 350.org gibi küresel ağlar ise dolaylı olarak sermayenin kâr hırsına karşı antikapitalist bir ağırlık oluşturuyorlar. Bu öznelerin ve bu gidişattan rahatsız olan herkesin; iktidarı hedefleyen bütünlüklü bir devrimci programı gündemlerine almasının zamanı geldi de geçiyor.


1 Bu derlemedeki haberler için ana referansımız, hakemli bilimsel dergilerde yayınlanan çalışmaları kamuyla paylaşmayı amaçlayan popüler bilim sitesi Science Daily'dir. Güncel bilim haberlerini takip etmek isteyenlere, göz atmalarını tavsiye ederiz.
2 Küresel ısınma ve soğuma evreleri tabii ki geçmişte de gerçekleşti. Günümüzde “küresel ısınma” diye bir sorun tanımlanmasının sebebi; hız, yoğunluk ve ekolojik sistemler üzerindeki basınç bakımından doğanın tarihinde görülmemiş bir ısınma yaşanıyor olmasıdır.
3 Bu dönemi diğer buzullar arası dönemlerden farklı kılan günümüze en yakın buzullar arası dönem olması dolayısıyla verilerimizin daha detaylı ve güvenilir olmasıdır.


* Güncelleme: Öte yandan, Kasım ayında Global Climate Biology'de yayınlanan, 40 yıllık bir dönemi ve 33 bin kuşu kapsayan bir araştırma; Kaliforniya'daki kuşların boyutlarında büyüme tespit etti. Araştırmacılar, bunu, küresel ısınmanın, çeşitli coğrafi şartlarda farklı değişikliklere yol açabileceği şeklinde yorumladılar.



No comments:

Post a Comment