Onlar
ve Biz (Subcommandante Marcos)
Bu serbest çeviride, Subcommandante Marcos'un
Ocak 2013'te yayınlanan Ellos y Nosotros başlıklı
bildirisinin Kristin Bricker tarafından yapılan İngilizce çevirisi Them and Us
temel alınmıştır.
III –
Denetçiler
Meksika'da bir yer…
Adam masayı tekmeler, öfkelidir.
- Yok edin onları!
- Efendim, saygılarımı sunarım, biz 500 yıldır bunu yapmaya
çalışıyoruz. Peş peşe baş göstermiş her imparatorluk, dönemlerinin tüm askeri
kuvvetleri ile bunu yapmaya çabaladı.
- O halde neden hala oradalar?
- Iıı… Hala bunu anlamaya çalışıyoruz.
Dalkavuk; asker üniformalı adama serzenişle kötü kötü bakar.
Sözkonusu adam kalkar, hazırolda durarak sağ elini -avuçiçi dışa
bakacak şekilde- ileriye doğru uzatır [1] ve coşkuyla bağırır:
- Heil Hitl… Affedersiniz, sizi selamlıyorum demek istedim efendim.
Diğer konukların kıs kıs gülmesini susturan tehditkar bir bakış
fırlattıktan sonra devam eder:
- Efendim, sorun şu ki; şu asiler güçlü olduğumuz yerde karşımıza
çıkmıyor, dönüp dolaşıp zayıf olduğumuz yerden saldırıyorlar bize. Tüm mesele,
yönetmek ve kovmak olsaydı, pek tabii, ormanlarıyla, sularıyla, mineralleriyle,
insanlarıyla şu yerler çok zaman önce fethedilmiş olurdu ve siz onları büyük
Hükümdar'a bir hürmet olarak sunabilirdiniz, efendim. Şu tabansızlar; sadece
kendi kahraman çıplak göğüsleri ya da yayları, okları, mızraklarıyla bize karşı
koyup, bir kahraman olarak (evet yenilmiş bir kahraman, ama yine de bir
kahraman olarak) tarihin derinliklerine gömülebilirlerdi; oysa onun yerine
hazırlanıyor, örgütleniyor, anlaşmalara varıyor, bizi atlatıyor ve maskelerini
çıkardıklarında saklanıyorlar. Ama biz, en başından beni dinlemiş olsaydınız,
bu durumda olmayacaktık.
Ve yakasında “chupa-cabras 8.8.1.3 sürümü” [2] yazan konuğa kınayan
bir bakış fırlatır.
Bahsi geçen konuk gülümser ve şöyle der:
- General, kusura bakmayın ama bir atom bombamız yoktu. Ve
müttefiklerimizden birini bile kazanabilseydik (büyükelçi yaka kartına sahip
olan konuk, bahsi geçtiği için teşekkürlerini bildirir); yerlileri silip
süpürebilirdik, ama tabii, ormanları ve suyu da tahrip etmiş olacaktık; dahası,
maden araştırma ve işleme işi, diyelim, birkaç yıl için imkansız olacaktı.
Bir başka dalkavuk sözü alır:
- Onlara fedakarlıklarını öven şarkılar ve şiirler, türküler, filmler,
yuvarlak sofralar, yazılar, kitaplar, oyunlar, heykeller, öldüklerinde altın
harflerle yazılmış adlarını sunduk. Dedik ki; direnmeye devam eder ve hayatta
kalırlarsa, niçin ortadan kaybolmadıklarına, neden ölmemiş olduklarına dair
dedikodu ve şüpheler yayacak; onların, bizim kendi eserimiz olduğunu
söyleyecek; ve hatta bazı entelektüel sanatçı ve yenilikçi gazetecinin de
desteğini içeren bir iftira kampanyası düzenleyeceğiz.
Söz konusu konuklar, birkaçı bunca "-çı", "çi" ve
"-ci"ten hoşnutsuz görünse de, başlarıyla onaylarlar. Adam sabırsızca
sözü keser:
- Peki, onlar ne dedi?
- Şu hareketle cevapladılar.
Dalkavuk, elini yumruk yapıp orta parmağını kaldırır. Konuklar
kızgınlık içinde kıpırdanır ve haykırırlar:
- Proleterler! Soysuzlar! Kaba herifler! Adiler! Kaltaklar!
Dalkavuğun eli hala adamın karşısında, havadadır. Adam azarlar onu:
- Anladık! Elini indirebilirsin artık.
Dalkavuk, konuklara yavaşça göz kırparken yavaşça indirir elini. Ve
ekler:
- Efendim, sorun şu ki bu insanlar ölüme değil hayata tapıyorlar.
Onların gözle görülür liderlerini bertaraf etmeyi, satın almayı, ayartmayı
denedik.
- Ne oldu peki?
- Sadece başaramadığımızla kalmadık, daha büyük sorunun görünmeyen liderler
olduğunu bile anlamamıştık.
- Tamam, haydi onları bulalım.
- Onları zaten bulduk, efendim.
- Kimlermiş?
- Onlar herkes, efendim.
- Herkes de ne demek?
- Evet, herkes. Bu, dünyanın sona erdiği gün gönderdikleri mesajlardan
biri. Medyanın bu konudan bahsetmesinin önüne geçtik, ama sanırım burada
çekinmeden söyleyebiliriz ki bir başkası bulup ortaya çıkaracak bunu. Kodlanmış
mesajdan şunu anladık: Sahnede olan kişi, liderdir. [3]
- Ne?! 40,000 lider mi?
- Iıı… Bağışlayın efendim, bunlar bizim gördüklerimiz, daha
görmediğimiz çok fazlasını eklemeniz gerekir.
- O halde, satın alın onları! Yeterince paramız vardır zannediyorum, diye ekler, yaka kartında "banka veznesi" yazan konuklara
seslenerek. Bahsi geçen ATM, kekelemeye başlar:
- Ef-ef-efendim, bi-bir devlet servetini elden çıkarmak zorunda kaldık,
a-a-an-ancak hakikaten, daha fazla hiçbir şeyimiz yok.
Dalkavuk keser sözü:
- Efendim, denedik.
- Ne oldu peki sonunda?
- Satılık değiller.
- O halde, ikna edin onları.
- Onlara ne dediğimizi anlamıyorlar. Ve doğruyu söylemek gerekirse, biz
de onların ne dediğini anlamıyoruz. Şereften, özgürlükten, adaletten, demokrasiden
falan bahsediyorlar.
- Tamam, madem öyle, onlar yokmuş gibi davranacağız. Böylece; açlıktan,
tedavi edilebilir hastalıklardan, iyi bir medya karartmasından ölecekler ve iş işten
geçmeden önce kimsenin dikkatini çekmeyecek. İşte bu! Onları, onlara kayıtsız kalarak
öldürelim.
Chupacabras ile şaşırtıcı bir benzerlik taşıyan konuk, onayladığını belirten
bir işaret yapar. Adam, ona bu hareketinden dolayı teşekkür eder.
- Ancak efendim, bir sorun var.
- Nedir?
- Onları görmezden gelsek de, var olmaya devam etmekte ısrarcılar.
Sadakamız olmadan, pardon, demek istediğim... yardımımız olmadan, okullar inşa
ettiler, toprağı verimli kıldılar, klinik ve hastaneler inşa ettiler, evlerini
düzelttiler, beslenme biçimlerini iyileştirdiler, suç oranlarını düşürdüler,
alkol bağımlılığı ile başa çıktılar. Ve uyuşturucu maddelerin sadece üretimi,
dağıtımı ve tüketimini yasaklamakla kalmayıp, ortalama ömür uzunluklarını
arttırıp neredeyse büyük şehirlerdekine eşitlediler.
- Hmm, demek ki hala şehirlerdeki daha yüksek.
diyerek, hoşnut, gülümser.
- Hayır efendim, “neredeyse” derken, demek istediğim onlarınkinin daha
yüksek olduğuydu. Sizden sonra gelenlerin stratejisi sayesinde, şehirlerdeki ortalama
ömür uzunluğu düştü efendim.
Herkes alayla suçlayarak mavi kravatlı adama döner.
- Şu isyankarların, bize kendini satmışlardan daha iyi yaşadığını mı söylüyorsunuz?
- Kesinlikle, efendim. Ama bu konuda endişeniz olmasın, bu konuyu kapatmak
için amaca özel bir medya kampanyası başlattık.
- İşe yarıyor mu?
- Sorun şu ki; onlar da bizim insanlarımız da televizyon izlemiyor, bizim
medyamızı okumuyor, Twitter'ı, Facebook'u ve hatta bir cep telefonu sinyali yok.
Onlar daha iyi olduklarının, bizim insanlarımız da daha yoksul olduklarının bilincinde.
"Modern sol" yaka kartlı konuk ayaklarını kaldırır:
- Efendim, izin verirseniz. Dayanışm... Affedersiniz, "Ulusal Haçlı
Seferleri" adı verilen yeni programla demek istemiştim... [4]
Dalkavuk, sabırsızca keser sözü:
- Yeter Chayo [5], medya için söylevlerinden bir başkasına başlama.
Hepimiz, ortak düşmanımızın şu lanet olası yerliler olduğu, lafı edilmez olan diğerleri olmadığı
konusunda hemfikiriz. Bizde şu aralarına iyi gizlenmiş kişi var.
“Chupacabras” yaka kartlı adam, memnuniyetle başını sallar ve yanı başındaki konukların sırtını sıvazlamasını minnettarlıkla karşılar.
Dalkavuk devam eder:
- Ama sen ve ben ve buradaki diğer herkes biliyor ki sosyal programlar
hakkındaki tüm bu şeyler yalan; ne çok para yatırıldığının fark etmediği dar
geçidin sonunda hiçbir şey olmadığı yalan. Çünkü herkes kendi payını alır.
Beyefendiden sonra, affınıza sığınırım, aslan payını siz alırsınız, buradaki
diğer herkes de alır, ve daha sonra hükümet görevlileri, askeri kesimin
başları, yerel yasama organları, belediye başkanları, delegeler, liderler,
amirler, kasiyerler,... Ya azıcıktır ya da hiç yoktur bu yukarıdakilerden arda
kalan.
Adam müdahale eder:
- Pekala, hemen bir şeyler yapmalı, aksi halde Hükümdar başka denetçiler
aramaya başlayacaktır ve hepiniz pek tabii ki bunun ne almana geldiğinin farkındasınızdır
bayanlar, baylar: işsizlik, dalga konusu olmak ve hatta belki de hapis ya da sürgün.
“Chupacabras” yaka kartlı adam irkilir ve onaylayan bir jest yapar.
- Ve bu acil, çünkü eğer bu çatlak tabanlı yerliler… (Adamın kızı tiksindiğini
belirten bir ifade takınır, orada oturan kadının da aniden keyfi kaçar ve yüzü öyle
solar ki, bir hortlaktan farkı kalmaz. Kadın, hamileliğini bahane ederek ortamı terk eder.[6])
Adam devam eder:
- Eğer bu lanet yerliler birleşirse, ciddi sorunlarımız olacağı aşikardır
çünkü…
- Öhö, öhö. Efendim. (Dalkavuk keser.)
- Buyrun?
- Korkarım daha büyük bir sorun var. Aslında bu en kötüsü, efendim.
- Daha büyük mü? En kötüsü, ha? Bir yerli ayaklanmasından daha kötü olan
ne olabilir?
- Eee, diğerleriyle anlaşmaya varmaları halinde, efendim, ...
- Diğerleri mi? Onlar da kim?
- Hmm… Bir bakayım… Tamam. Şöyle ki; köylüler, işçiler, işsizler, gençlik,
öğrenciler, öğretmenler, personeller, kadınlar, adamlar, yaşlılar, uzmanlar, ibneler
ve lezbiyenler, ‘punk’lar, rastalılar, kayakçılar, repçiler, hiphapçılar, sanatçılar,
‘rock’çılar, metalciler, şoförler, kiracı çiftçiler, STK'lar, sokak satıcıları,
elemanlar, ırklar, önüne gelenle yatanlar, herhangi insanlar…
- Yeter! Anladık… Sanırım.
Dalkavuk bilmiş bir gülümsemeyle diğer herkese bakar.
- Satın aldığımız liderler nerede? Her şeyin çözümünün bizim gibi olmakta
yattığına inandırdıklarımız nerede?
- Bunlara her geçen gün daha az inanmaktalar efendim. Her geçen gün, kendi
insanları üzerindeki kontrolleri azalmakta.
- Satın alacak birilerini araştırın o halde! Para teklif edin onlara, seyahatler,
televizyon programları, adaylıklar, mecliste koltuklar, hükümetler teklif edin!
Ama tüm bunların ötesinde para, çok para!
- Bunu yapıyoruz efendim, ama…
Dalkavuk şüpheli görünür.
- Aması ne?
der adam dürtürek.
- Çok daha fazla insan bulduk…
- Harika! Öyleyse sadece daha fazla para gerek?
- Efendim, demek istediğim, çok daha fazla insan bulduk kendini satmayacak
olan.
- Korkutalım o halde?
- Efendim, bizden korkmayan çok daha fazla insan var, ya da korksalar bile
bu korkuyu kontrol edebiliyorlar.
- Kandırabilir miyiz?
- Efendim, çok daha fazlası kendi adlarına düşünüyor.
- O halde, hepsinin işini bitirmek zorundayız!
- Efendim, herkesi ortadan kaldırırsak, biz de yok oluruz. Toprağı kim
eker, makineleri kim çalıştırır, işbirlikçi medyada kim çalışır, bize kim hizmet
eder, bizim savaşlarımızda kim dövüşür, bize kim şükreder?
- O halde onları, bizim de onlar kadar önemli olduğumuza ikna etmeliyiz.
- Efendim, bizim gereksiz olduğumuzu sadece bu çok çok insan fark etmekle
kalmadı, görünen o ki, Hükümdar da bizim faydamızdan şüphe duyuyor, ve “bizim"
derken hepimizin demek istiyorum.
Adamın masasında oturan konuklar rahatsız rahatsız yerlerinde kıpırdandılar.
- Ne olacak şimdi?
- Efendim, “Pakt” [7] pek işe yaramadığı için başka bir çözüm ararken,
tekrar banyoya [8] saklanmanın utancından kaçınmamız gerektiğini de görerek, daha
iyi bir şey bulduk: bir “sığınak!” [9]
Konuklar ayağa kalkar ve alkışlarlar. Makinenin çevresine doluşurlar. Adam
içine girer ve kontrolü ele alır.
Dalkavuk endişeyle uyarır onu:
- Efendim, "boşaltma" düğmesine basmamaya dikkat edin sadece.
- Buna mı?
- Haaayıııııııııııııııııııır!
Makyajcılar ve kuklacılar ilkyardım sağlamak üzere koşarlar.
Dalkavuk, her şeyi kaydeden kameramanlardan birini işaret eder:
- O kısmı silmen gerek… Ve Hükümdar'a yedek kuklayı hazırlamasını söylemelisin.
Buradaki her zaman resetlemeye ihtiyaç duyuyor.
Konuklar kravatlarını ve eteklerini düzeltirler, saçlarını tararlar, öksürürler,
dikkat çekmeye çalışırlar. Kameraların klikleri ve flaşları her şeyi gölgeler…
(devam edecek...)
Her dünyanın her köşesinden.
Subcommandante Marcos,
Yerküre Gezegeni,
Ocak 2013.
* * *
Metne eşlik eden videolar:
a. “Luna Negra” [Siyah Ay]
Şarkı sözleri, Arcadio Hidalgo'ya ait. Los Cojolites tarafından yorumlanmış.
Öbür son jarocho [11]. ¡A zapatearle en
el fandango raza!
b. “En esta tierra que me vio nacer” [Doğduğum
bu yerde]
MC LOKOTER'dan “En esta tierra que me vio nacer” [Doğduğum bu yerde]. Meksika
Eyaleti'nde bir kent olan Zumpango'ya selamlar. Eser ve fotoğraflar, Joana López'e
ait. Ricardo Santillán tarafından yönetilip düzenlenmiş. Üretim: BLASJOY DESIGNER.
Yıl 2012.
Not: MC; soylu hisler ve klas sözlerle DJ gibi bir şeydir, ama bir hiphop
ritim eşliğinde. Rap!
c. “Transgresores de la ley”
Tijuana No'dan, “Flores para los muertos” [Ölüm için çiçekler] albümlerinde
Nana Pancha tarafından yorumlanan “Transgresores de la ley”. Tijuana No bu şarkıyı
her çalışında, Zapatistalar ünlü değilken bile, şarkıyı EZLN'ye ithaf ediyorlar.
Bizi asla unutmayanlara selamlar ve koca bir kucaklama. Skaaaaaaaaaaaaa! Haydi herkes
zıplasın!
* * *
Çevirmen Kristin Bricker'dan Notları:
"Hükümdar", Birleşik Devletler Hükümeti; "adam", şu
anki cumhurbaşkanı Enrique Peña Nieto, “chupacabras”, önceki cumhurbaşkanı Carlos
Salinas, ve “mavi kravatlı adam”, daha önceki cumhurbaşkanı Felipe Calderón'dur.
1. Meksika ordusunun selam duruşu, Alman Nazi Ordusu'nun
selam duruşuna çok benzer.
2. Chupacabras; keçilerin kamını emen efsanevi bir
Mersika vampir canavarıdır. İddiaya göre; kendisinin ülkeyi zemine çarptırdığı gerçeğinden
insanların dikkatini dağıtmak üzere Carlos Salinas tarafından uydurulmuştur.
3. 21 Aralık 2012'ye, 40 bin Zapatista'nın sokakları
sessizce ele geçirdiği seferberliğe referansla. O günün Zapatista bildirisi şöyle
diyordu: "Duydunuz mu? Bu; onların dünyasının ufalanışının sesidir. Bu; bizim
dünyamızın yeniden dirilişinin sesidir."
4. “Solidaridad” (Dayanışma), Enrique Peña Nieto'nun
büyükbabası (geniş bir çevrede onun kuklası kabul edilen) Carlos Salinas tarafından
başlatılan kamu işleri programıydı. Bu yüzden, Peña Nieto'nun kısa süre önce yeni
kampanyası Açlık ve Sefalete Karşı Ulusal Haçlı Seferleri'ni duyurması şaşırtıcı
değildi, ki Zapatistalar buna orta parmaklarıyla cevap verdiler.
5.
Chayo, Rosario adındaki bir kadının rumuzu.
Burada, Meksika'nın Sosyal Kalkınma Bürosu Sedesol'un başı olan Rosario
Robles'e atıfta bulunuluyor. Bu büro, Ulusal Haçlı Seferleri'nin
uygulanmasından sorumlu. Burada, bu kadından “modern sol” diye bahsedilmesinin
nedeni; onun merkez-sol Demokratik Devrim Partisi'nin (PRD), bugün Meksika'ya
hükmeden Geleneksel Devrimci Parti'ye (PRI) katılmasından sorumlu olması.
6. Kırsal alanda yaşayan Meksikalı yerliler genellikle
çatlak tabanlıdır, çünkü yalınayak yürürler. Başkanlık kampanyası sırasında Enrique
Peña Nieto’nın kızı, erkek arkadaşından gelen ‘tweet’i babasının “bir aptallar yığını”
ve “proleterler” şeklindeki eleştirilerine atıfta bulunarak cevaplamıştır.
7. Enrique Peña Nieto resmi olarak göreve başladığında,
ülkenin sorunlarını çözeceği farzedilen bir “Meksika Paktı” ilan etmiştir. Pek fazla
insan bilhassa etkilenmemiştir.
8. Başkanlık kampanyası sırasında Peña Nieto, özel
İberyo-Amerikan Üniversitesi’nde öğrenci protestocularla karşı karşıya kaldı… Bu
yüzden, bir banyoya sakland. İberyo protestosu, büyük #YoSoy132 öğrenci hareketini
ateşledi.
9. Meksika adalet saraylarının bazılarında, hakimleri
korumak üzere sığınaklar kurulmakta.
10. Yoldaş Elías Contreras, EZLN’nin istihbarat bakanı.
Pozol; Zapatista varlığının onaylandığı iki eyalet olan Chiapas ve Tabasco’da popüler
bir mısır içkisi.
11. Son Jarocho;
Veracruz'dan geleneksel bir müzik tarzı. Zapatear; birinin Oğul Jarocho ile
dansediğidir, ve gürültü çıkarmak üzere sağlam tabanlı ayakkabılarla tahta platformda
hora tepmek de dansa dahildir. Fandango; bir Son Jarocho dans partisidir.
No comments:
Post a Comment