Bu
yazı dizisinde, beraber çalışan, birbirini ikna etmeyi ve
kolektif olarak uygulanacak kararlar almayı hedefleyen, yani bir
takım oluşturan gruplardan bahsediyor, karar alma
süreçlerinde katılımcılık ve oydaşma sağlamanın çeşitli
yöntemlerine değiniyoruz. Dolayısıyla, burada yazacaklarımız
açısından, grubun takım ruhuna
ve yoldaşlaşmaya mesafesinin belirleyici önemi var.
Eskişehir'de düzenlenen park forumu |
Katılımcılık
Kapitalizmin
krizi karşısında, ABD'de Wall Street'i İşgal Et! hareketi ve
Avrupa'da Troyka (IMF, Avrupa Komisyonu ve Avrupa Merkez Bankası
“üçlüsü”) karşıtı mücadele ile karakterize
edebileceğimiz, ancak çeşitli seviyelerde tüm dünyadaki kitlesel
ayaklanmalarda gözlemlenebilecek ilginç bir olgu karşımıza
çıkıyor. “Yöneten”in kim ve nerede olduğunun bilincine
sahip, burjuva iktidarının meşruluğunu kabul etmeyen geniş bir
kitle hareketi ile karşı karşıyayız.
Karar
alma süreçlerine katılmaya talip, hevesli ve kararlı kitleler,
milyonlarla ifade edilen sayılarla sokaklara dökülüyorlar. Yazı
dizimizin problematiği tam da bununla ilgili: Bu eylemcileri
nasıl içerebiliriz?
Oydaşma
Oydaşma,
İngilizce'de consensus,
eski Türkçe'de mutabakat
olarak geçiyor. Aynı anlama gelmek üzere oy
birliği ve fikir
birliği de
kullanılıyor. Bunların hiçbirine itirazımız yok. Biz oydaşma
sözcüğünü seçiyoruz çünkü bir süreç içerisinde
kişilerin ortaklaştıkları bir fikri inşa etmesi
anlamını daha güçlü olarak verdiği kanısındayız.
Oydaşmanın
yararlarını savunmakla sözü uzatmayalım. Ancak, oydaşma talep
edildiğinde bu talepte bulunanları “gerçekçiliğe” davet
eden, bu çabanın yaratacağı zaman ve enerji israfına işaret
edip ve verimlilik vurgusu yapan okuyucularımız kısa bir
açıklamayı hak ediyorlar.1
Malesef,
hayal olmadan eylem olmuyor.
Sorun,
oydaşmanın kendisiyle ilgili bir peşin hükümde gizli. Oydaşmanın
kendiliğinden oluşmasını bekleyen bir gruptaysanız ve saçınızı
başınızı yoluyorsanız, kesinlikle haklısınız.
Bir
konuyu tartışan kişiler, kendiliklerinden oydaşmaya varmazlar.
Oydaşma, inşa edilmelidir.
İstanbul Adalar'da yapılan forum |
Temel
tezimiz şu: Bir milyon kişinin oydaşmaya varmasının
imkansızlığını “hatırlatıp” bunu bahane ederek 30 kişinin
oydaşmaya çalışmasının gereksiz olduğunu öne süren argümanın
doğru olmadığını düşünüyoruz. Gerçek, doğrudan,
katılımcı demokrasi için, onu inşa etmeye emek vermek gerekiyor.
Hayal olmadan eylem olmadığı gibi, aşçı olmadan da börek
yenemiyor.
Son
söylediklerimizden de anlaşılabileceği üzere, “grup” veya
“takım” dediğimizde, büyük ölçüde, bir toplumsal hareketi,
bir şeyleri değiştirmek için bir araya gelmiş insanları kast
ediyor olacağız.
Üst
problematik: %99'dan Yönetici Sınıf Yaratmak
Tüm
eylemcilerin karar alma süreçlerine aktif dahil oldukları ve
herkesin içine sinen kararlar almanın amaçlandığı bir
“hayal”den bahsediyoruz. Bu hayalin güzelliği ve önemi
hakkında konuşulacak pek bir şey yok. Mesele, bu hayalin belirsiz
bir geleceğe ertelenemeyecek bir husus olduğunu fark etmekte.
Haluk
Yurtsever'in özetlediği gibi, “İnsanın, kendi yaşamını,
geleceğini eline almak, karar veren, yapan bir özne olmak,
özgürlüğe ulaşmak için yürüttüğü bir kolektif etkinliğin,
hangi nedenlerle olursa olsun, var olan eşitsizlikleri, öncü-artçı,
yöneten-yönetilen, karar veren-uygulayan ilişkilerini yeniden
üretmesi bir yanıyla zorunluluksa, öteki yanıyla ciddi bir
problemdir.”2
Bu
yazı dizisinin üst problematiği, yani bizi bu konuyu düşünmeye
iten mesele, %99'dan yönetici sınıf
yaratmak meselesidir.3
Hazır
reçete yok !
Yazı
dizisinin çapını belirleyen çok önemli bir uyarıda bulunalım.
Toplumsal kurtuluş bir karton maket değil ve biz de bunun
farkındayız. Hazır reçetelerle dünyayı kurtaracak değiliz –
hele ki sadece yönteme ve araçlara dair doğru tercihler yaptık
diye. Bunu biraz açalım.
Katılımcılıkla
ilgili benimseyebileceğimiz tüm ilkeler, aynı zamanda,
tartışmalarla pek de ilgilenmemiş birçok kişiye süreci bloke
etme imkanı verir. Benzer şekilde, oydaşma ilkesi de özünde
muhafazakar bir ilkedir.
Aklınıza
çok iyi bir fikir geliyor. Etrafınızdakilere anlatıyorsunuz. Uzun
uğraşlar sonunda birçok insanı ikna ediyordunuz. Ama örgütünüz
%80 (veya daha fazla) bir oydaşma şartı koymuş ve grubunuzda bu
ilerici fikir işine gelmeyen bir azınlık var. Bu durumda, oydaşma
dediğimiz, statükonun korunmasına yarıyor. Üstelik bu örnek hiç
de marjinal değil: “Yeni”, tanımı gereği, herkesin içine
sinmeyendir.
15 Mayıs hareketinin kitlesel forumu, İspanya. |
Uzun
lafın kısası, siyaset tüm formalizmlerden önce geliyor.
Bunu ne kadar tekrar etsek azdır: Verili koşulların siyasi
analizi, bu koşullardan önce yazılmış tüm kağıtlardan daha
değerli. Bundan, hukukun önemsiz olduğu anlamı çıkmaz. Zira bu
dediğimiz bizim isteğimiz falan değil, hayat zaten böyle işliyor:
Devlet dairesinde sizden sonra gelen yaşlı teyzeye sıranızı
verdiğinizde de, derneğinizin birçok üyesi gözaltında veya
tutuklu olduğu için yeter sayıyı tutturmamanıza rağmen kararlar
aldığınızda da, gerçek dünya kuralların ötesine geçiyor.
Eğer
aktif olduğunuz hareket/dernek/parti/platform içinde, şu veya bu
sebeple bir arada çalışmak istemeyen, birbirinden nefret eden
kişiler varsa, ortada ciddi bir sorun var demektir. Ancak çoğunlukla
görece küçük sorunları yönetecek araçlardan yoksun olduğumuz
için sorunu kendimiz büyütürüz. Sivrisinek de küçüktür,
kanser vb. birçok hastalığa göre de önemsizdir. Ama odanızdaki
bir sivrisinek gecenin ortasında size saatler kaybettirebileceği
gibi, tüm keyfinizin canına okuyabilir de.
Bu
yazı dizisinde, sivrisinek türünden, yani basit (ama kolay değil)
modern araçlarla çözülebilecek sorunlara odaklanıyor,
başlıklarını
tartışıyoruz. Madem ki örgütlü bir halkı hiçbir kuvvet
yenemez, umuyoruz ki örgütlenmek isteyenlere az da olsa bir
katkımız olur.
Beşiktaş Abbasağa Parkı Forumu, İstanbul. |
1
Öncelikle, bazı konular gerçekten de daha çok zaman ayrılmasını
gerektiriyorlar: Bir yasayı birkaç saatte çıkaran bir
parlamentoya sahip bir ülkede yaşıyoruz. Bu yasaların büyük
çoğunun hiç kabul edilmemeleri kabul edilmelerinden iyidir.
Verimlilik illa ki olumlu bir anlama gelmiyor. Ama bizim konumuz bu
değil.
2
Haluk Yurtsever, Özgürlük ve Örgütlülük, Yordam Kitap, 2007.
sayfa 139
3
Ali İleri, bu konuyu marksist teori açısından incelediği
“İktidar Yürüyüşünde Zorunlu Bir Adım: Kültürleşme”
başlıklı makalesinde “Yönetmek kendinden menkul bir yetenek
değil; işçi sınıfı yönetme gücünü, toplumsal devrimin
komünizme geçiş süreci boyunca ilerlemesinin de bir güvencesi
olacak kurucu etkinliğinden, yaşamı dünyayı yorumladığı
biçimde yeniden üretebilme yetkinliğinden alır. İşçi sınıfı
bu niteliği kapitalist toplumun bağrında bilinçli
bir “çıraklığı” da içeren ama salt bununla yetinmeyen,
iktidar için verdiği mücadelede fiili öncüllere dayalı somut
tasarılarıyla yeni toplumu şimdiden
görünür kılan bir programı
uygulayarak kazanabilir.” diyor. Yaşayan
Marksizm, sayı 2, sayfa 126.
No comments:
Post a Comment